Youtube Video

Divan-ı Lügati't Türk nasıl bulundu ?

Divan-ı Lügati't Türk nasıl bulundu ?

Tarih:2013-01-20 / Hit:14126

Ali Emirî Efendi haftanın üç gününü sahaflarda geçirirdi. Sabahleyin erkenden gelir, yanında taşıdığı portatif sandalyesini giriş kapısının yanına yerleştirir, üzerine oturduktan sonra tomar tomar gelen eski kitaplarI karıştırmaya başlardı. Sararmış sayfalar ve Osmanlı ciltlerini büyük bir merak duygusuyla çevirdikten sonra kütüphanesinde olmayanları ayırır, diğerlerini çarşıya gönderirdi. Esnaf da Ali Emirî'yi yakından tanıdığı, onun dürüstlüğüne ve kitap tutkusuna inandığı için bu halini hoş görürdü.

Kaşgarlı Mahmud tarafından kaleme alınan ve Şark irfanının, Türk kültürünün büyük bir hazinesi olan Dîvan-ı Lügati't Türk, Ali EmirÎ tarafından sahaflar çarşısında yapılan bu keşif hareketleri esnasında ortaya çıkarılmıştı. Romanlara ve filmlere konu olacak kadar ilginç çizgiler taşıyan bu hâdiseyi bir makalenin dar hacmi içinde anlatmak mümkün değildir. Ancak Ali Emiri'nin bu büyük keşfinden, birkaç cümle halinde de olsa bahsetmeden geçemeyeceğiz.

Bir gün sahaf Burhan Bey'in dükkanında hayatının en büyük olayını yaşadı. Büyük olduğu kadar da ilginç ve dramatik çizgiler taşıyan hadise şöyle cereyan etti: Ali Emirî Efendi daha içeri girer girmez, "- Bugün yeni bir şey var mı?" diye sordu. Kitapçı da şu cevabı verdi: "- Bir kitap var, ama biraz pahalı. Ben bunu belki iyi bir fiyata satın alır diye Maarif Nazır Emrullah Efendi'ye götürdüm. O da eseri kurula havale edeceğini, gerekli incelemeyi yaptıracağını ve sonucu bir hafta sonra bildireceğini söyledi. Bir hafta sonra yanına gidince on lira teklif etti. Ben de kitap bana ait değil sahibi otuz liradan bir kuruş aşağı vermiyor” dedim.

Öyleyse al kitabını, otuz liraya bir kitap değil, hazine alınır deyip eseri iade ettiler. Bakın, işinize yararsa siz alın. Kitap sahibiyle anlaştığımız süre bugün sona eriyor. Satılmadığı takdirde kitabı sahibine vermek zorundayım.

- Yaşlı bir hanım. Eski nazırlardan birinin yakınıymış. Paşa bu kitabı kendisine hediye ederken: " - Bak sana değerli kitap veriyorum. Sıkıntıya düşersen kitapçılara götür satarsın. Lakin altın para olarak otuz liradan aşağı verme diyerek tenbihetmiş. Aslında kadın zavallının biri. Yardıma muhtaç. Alırsanız siz alın. Muhtaç bir kadına yardımda bulunmuş olursunuz.”

Ali Emiri Efendi: “ - İşin rengi değişti. Madem ki kadın muhtaç bir durumdadır, ona yardım etmek görevimizdir.” dedi.

Otuz liraya almaya razı oldu ama yanındaki para sadece on liradan ibaretti. Daha yirmi liraya ihtiyacı vardı. Mesele krıtik bir manzaraya bürünmüştü. Parayı tamamlamak için eve gidecek olsa, o sırada bir meraklısı gelip kitabı alabilirdi. O zaman da Ali Emiri Efendi kıyamete kadar büyük bir pişmanlık duyardı. Yapılacak iş, oradan geçecek bir dostun yolunu beklemekti.

Nitekim bir süre sonra Muallim Faik Reşat Bey adındaki eski bir arkadaşı göründü. Durumu kendisine anlattı ve borç para istedi. Arkadaşı memnuniyetle kabul etti, elini cebine attı, ama onunda sadece on lirası vardı. Faik Reşat Bey yanındaki bu parayı Ali Emiri Efendi’ye verdi. “- Sen biraz burada bekle eve gideyim, üstünü tamamlayayım” dedi.

Gerçekten Faik Reşat bey az sonra geldi ve parayı tamamladı. Ali Emîri Efendi otuz lirayı Burhan beye verdikten sonra hazineyi eline aldı, Leyla’sına kavuşan Mecnun gibi evinin yolunu tuttu. O kadar heyecanlandı ki kitapçı belki pişman olurda peşinden koşar diye arkasına bakmaya bile korktu.

Bu Kitap Türkistan Değil, Bütün Cihandır Eşi benzeri olmayan Topkapı sarayındaki kaşıkçı elması kadar değer taşıyan Divan-ı Lügati’t Türk’ü Ali Emirî Efendi arkadaşlarına şöyle anlatmıştı:

“- Kitabı aldım. Eve geldim. Yemeyi içmeyi unuttum. Birkaç saat mütalaa ile uğraştım. Arkadaşlar size arz ediyorum. Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir. Türkistan değil, bütün bir cihandır. Türk dünyası, Türk dili bu kitap sayesinde başka bir revnak kazanacaktır. Türk dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır. Bundan sonrada yazılamaz. Bu kitaba gerçek değerini vermek gerekirse dünyanın hazineleri yetmez. Bu kitap ile Hazreti Yusuf arasında bir benzerlik bulunmaktadır. Yusuf’u arkadaşları birkaç akçeye sattılar. Fakat daha sonra Mısırda ağırlığınca cevahire satıldı. Bu kitabı da Burhan bana otuz liraya sattı. Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığında elmaslara, zümrütlere vermem.”

Ali Emirî Efendi Kimdir

1857 yılında Diyarbakır’da doğdu. Ailesi Diyarbakır’ın köklü ve aydın bir ailesi olup, seyyid ve şerif soyundan gelmektedir.Diyarbakır’ın ünlü şairlerinden Saim Mehmet Emiri Çelebi’nin torunlarından Seyyid Mehmet Şerif Efendi’nin oğludur. İyi bir tahsil görmesinde ve yetişmesinde ailesinin büyük rolü olmuştur. İlk öğrenimini Sülûkiyye Medresesi’nde tamamlamıştır.

Amcası Fethullah Feyzi Efendi’den ve büyük amcası Şaban Kâmil Efendi’den alet ilimleri ve hat dersleri , Şirvan Kaymakamı olan dayısından Farsça dersleri aldı. Kısa zamanda Arapça ve Farsça’sını ilerletti. Bu arada eski tarzda şiirler kaleme almaya başladı. Küçük yaştan itibaren okumaya ve öğrenmeye olan merakı hayatı boyunca da devam etmiş ve hayatının gayesi haline gelmiştir.

Koca bir ömrü kitap peşinde koşarak geçiren, çoğu yazma on beş bin cilt eseri milletine bağışlayan, yüz bin beyiti ezbere okuyabilen Osmanlı tarihinin ve büyük şahsiyetlerin bütün inceliklerine vakıf olan bir eski zaman efendisi bir ayaklı kütüphane idi.

1916 yılında büyük bir fedakarlıkla bir araya topladığı eserlerle kendisine tahsis edilen Feyzullah Efendi Medresesinde bir kütüphane kurmuş ve bütün ısrarlara rağmen kütüphaneye kendi ismini değil de “Ben bu kitapları Milletim için topladım ve Milletime vakfediyorum “ diyerek kütüphanenin adını “Millet Kütüphanesi “ koymuştur.

17 Nisan 1916 tarihinde kurup 23 Ocak 1924 yılına kadar, yani ölümüne kadar yaşadığı sürede kurduğu kütüphanesinin müdürlüğünü de yapmıştır

Dursun Gürlek

www.turkalemiyiz.com

YORUM YAZ




Son Eklenen Yazılar

Dünya'nın En Eski Ekmeği Çatalhöyük'te Bulundu

  Dünyada kentleşmenin olduğu ilk yerlerden Çatalhöyük'teki kazıda 8 bin 600 yıllık "ekmek" bulundu. Konya'nın Çumra ilçesinde yer alan, Neolitik ...

Unutulan Büyük Türk Hükümdarı Babürşah ve Panipat Savaşı

Tarihte, Türkler tarafından Türkistan’da Selçuklu, Timurlu; Anadolu’da Osmanlı Devletleri gibi, Hindistan’da da muhteşem “Babürlü” veya “Gürganiye” Devleti kuruldu....

1927 Tarihli Uzunköprülü Ali Efendi Çeşmesi'de Suyuna Kavuştu.

Bir vakıf medeniyeti olan ecdadımız bunun bir numunesi olarak hayır niyetiyle yaşadıkları mahalleye , şehre çeşmeler inşa etmişler. Bu çeşmeleri inşaa ederken de dü...