Diriliş Ertuğrul Hakkında Tespitler
Kazım Kürşat Yücel
kazimyucel71@gmail.com
Tarih:2016-02-03 / Hit:11328
İyi niyet birçok hatayı örter. Son dönemde insanımızı ekrana kilitleyen Diriliş Ertuğrul’a böyle bakmak lâzım. Hatâ aramak yanlış. Allahü teâlâ niyet bozuksa ameli kabûl etmiyor. Hâlbuki tersi vârid.
Bu arkadaşlar ilk defa eğlence konusu olmayacak târihî bir filme imzâ atdılar. Bunlar dev bütçe gerekdiren işler. Böyle bir bütçeleri olmadığını biliyoruz. Zâten filmin zayıf karnı da burası. Bu mes’eleyi çözerler ise arazî çekimleri çok daha kaliteli olur. Bilhassa savaş sahneleri. Lâkin bunlar dahi seksenli yıllardaki Kuruluş ile mukâyese edilemeyecek derecede üstün. Meselâ elle yakalanabilecek bir sür’atle uçan oklar burada yok. Lise müsâmerelerini hatırlatan cenk sahneleri de yok. Maamâfîh insan Çağrı ayarında sahneler bekliyor. İzlendikçe tâzeliğini koruyan bölümler istiyor. İnşallah bu arzûmuz gerçekleşir.
Filmin kuvvetlendirilmesi îcâb eden bir tarafı da metin. Ertuğrul gâzînin her cümlesi hikmet dolu olmalı. Derinlik bulunmalı. Tasavvufî cihet arasıra çakan bir şimşek gibi olmamalı. Hâkim unsur hâline gelmeli. Ehl-i sünnet i’tikâdı ve din gayreti her şeye sinmeli. Evet elimizde muasır bir kaynak yok. Fakat târihî akış evvelki dönemlerle ilgili doğru kanaatlere varmamızı çoğu zaman mümkin kılar. Devrim tarzında hâdiseler yoksa insan hayâtında büyük değişiklikler olmaz. Hele bir iki asır içinde böyle bir değişiklik beklenemez. Ne demek istiyoruz? On dördüncü, on beşinci asır kaynakları hiç şüpheniz olmasın on üçüncü asrı da îzâh ediyor. Oradaki rûhu ayniyle on üçüncü asra teşmîl edebiliriz.
Osman gâzî için Ahmedî ile başlayalım: “Oldı Osman bir ulu gâzî kim ol, Nireye kim vardıyise buldı yol.”, “Kâfiri yıkub yakub ol nâmdâr, Burusa vü İznik’i eyledi hisâr.” Âşıkpaşazâde Ertuğrul gâzîyi bakın nasıl konuşduruyor: “Bize dahı vâcib oldı kim erün kadrı bilinür vilâyete varavuz ve hem biz dahı gazâ idevüz." Peki ya Neşrî ne diyor: “Ertuğrul dahi gâyet dindâr ve nâmdâr ve şecâ’atile ma’rûf kişiydi. Zühd ü takvâda ve salahda ol zemânun meşâhîrindendi.” Aynı müellifin Osman gâzî için söyledikleri hem hâli, hem önceyi, hem sonrayı aydınlatmaya kâfi: “Rivâyet olunur ki, bir gice bir köyde imam evinde Osman gâzî konuk olub oturırdı. Ardında bir pencere vardı. Meğer anda bir Mushaf-ı şerîf komışlardı. Sâhib-i hâne Osman gâzîye eytdi: ‘Küstahlık olmasun. Keremünden eğil, ardunda nesne var, alayum.’ didi. Osman gâzî eytdi: ‘Ne nesne var?’ Sâhib-i hâne eytdi: ‘Nebîmüz, âhir zemân peygamberi Muhammed resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme inen kelâmullah var.’ didi. Osman gâzî dahi hiç tınmadı. Tâ sâhib-i hâne uykuya varınca ebsem oldı. Sonra turub gusl idüb arı abdest alub mushafdan yana müteveccih olub huşû ve huzûla tâ sabaha dek el kavşurub uru-turdı. Ev ıssı uyanacak vakıt olınca, ‘Benüm bu hâlime muttali’ olmasun’ deyü uyur gibi oldı. Yine mushafdan yana müteveccih idi. Bu aralıkda uyhu göze gâlib gelüb ımızgandı. A’lem-i rü’yâda gördi ki, Hak celle ve alâ kıbelinden buna dinildi ki: ‘Ey Osman, çün sen benüm kelâmıma hürmet ü ta’zîm idüb izzet ü ikrâm eyledün, ben-dahi seni ve senin evlâdını ve etba’ını, eşyâ’ını ebedî mu’azzez ü mükerrem ü muhterem kıldum.’”
Filmde dikkat edilmesi gereken bir diğer cihet de kadınların durumu. Onları fitne peşinde koşan insanlar gibi gösterecek her sâniye büyük bir vebâl. Çok hassas olmak lâzım. Ertuğrul gâzîyi, Osman gâzîyi doğuran analar ve etraflarındaki bacılar en az onlar kadar mücâhiddir, mücâhidedir. Giyimleri, kuşamları, hâl hareketleri çok mühim. Onları Yavuz Sultan Selim’in annesinden ayrı düşünmemek lâzım. Bir an olsun unutmayalım ki Anadoluyu kültür dâiremiz içerisine alan dört unsurdan biri Bâciyân-ı Rûm’dur.
Materyalist kafalara i’tibâr edilmez. Övgüleri de yergileri de kıymetsizdir. Şu hâlde bunların danışmanlıkları da yok hükmündedir. Zâten dizinin en büyük zaafı sağlam bir danışmanın nezâretinde olmayışı. Bizler materyalist deyince illâ komünistleri anlıyoruz. Hâlbuki kapitalistler de materyalistdir. Sancak, mezraa tarihçiliğini aşamayanlar bu yetmezmiş gibi bir de madde batağına saplanıp kalınca işte böyle acıklı sahneler ortaya çıkıyor. Rûh ve bilgi iki kanadı temsîl eder. Bunlarda ikisi de yok. Bin sene çalışsalar beyhûde. Bir milyar vesîka görseler nâfile. Yukarıdaki şuûrun semtinden geçemezler. Ertuğrul gâzînin îmân ve i’tikâdında değiller çünki. Bizi hissî bulurlar. Yapabilecekleri yegâne iş frenklere işçilikdir. Mektûbât’da ne güzel buyuruluyor: “Masal sanana, masal gibi olur, kıymet bilene, çok fâideli olur”
Gerisi lâf ü güzâf!