Takkeci İbrahim Efendi Bir Üzüm Tanesi İçin Bağdat'a Giden İnsan
Tarih:2013-09-04 / Hit:18545
16. Asırda her sanat iyi kötü para yapar, kolunda bileziği olanlar namerde muhtaç olmadan yaşarlar. İşte Takkeci İbrahim de adı üzerine takke yapıp satar. Çorba öyle de böyle de kaynar. Garibim Topkapı sur dışında, babadan kalma bir evde barınır. Bu sağında solunda harabeler olan bükük belli bir ahşaptır. Pencereler takırdasa da, çatısı, bacası aksa da ecdad yadigarını bırakmaz. Ah bir de yakınlarda bir yerlerde mescidleri olsa. Mahalleli yağmurda çamurda Merkezefendi’ye, Mevlanakapı’ya yürür, yatsı dönüşü köpek def etmek için değnek taşırlar.
Takkeci İbrahim, bir cami yaptırsınlar diye beylere, paşalara çıkar. Ağlar, yalvarır, el öper, etek tutar. İyi de devletlülerin daha acil işleri vardır, öyle ya sıra bu kuytuya gelesiye kadaaar... Ama o, işin peşini bırakmaz, mimarlarla tanışır, ustalarla muhabbet kurar. Kafasındaki muhteşem külliyeyi kâğıtlara karalar. İyi de parayı kim kaybetmiş ki o bula.
Asmadaki üzüm...
İşte böyle koşturup kovaladığı bir günün ardından rahlesinin başına çöker. Biraz Amme cüzünden okur, azıcık tesbih çeker, Tebareke de okusa iyidir ama göz kapakları düşer. Ocak önündeki keçe döşek adeta “gel gel” der.
Garibim dayanamaz, önce ateşe bir meşe odunu atar, sonra elini yanağının altına koyar. Tavanda kızılca gölgeler oynaşırken hayallere dalar. Camisine yer beğenir, ona buna kum çakıl ısmarlar. Yine çiniciler, hattatlar, nakkaşlar... İnşaat bittiği gün yanık sesli bir müezzin minareye çıkmalı, komşular camide toplanmalıdırlar. Veledler cüz keselerini sallaya sallaya koşmalı, “be bi bü” diye cıvıldamalıdırlar. Yaşlılar mukabele sürmeli, gençler omuz omuza saf tutmalıdırlar...
Rehavet bu dayanılır mı? Uyku takkecinin yorgun vücudunu iyiden iyiye sarar, hayallerden rüyalara “yatay geçiş” yapar. Efendim bir asma altında oturuyordur, bir nehir, hurma ağaçları, keyfiyeli insanlar filan... Sonra yapraklar arasında güzden kalma bir salkım üzüm parlar. Bu gözden kaçan taneler çok tatlı olmalıdırlar. Derken mekân değişir ve gülyüzlü bir dervişle tanışırlar. Dervişin gamzeleri derinleşir, dişleri inci inci belirir. Kara gözlerini iri iri açarak sorar: “O üzümü neden yemedin?”
Âşığa Bağdat sorulur mu?
-Yemem mi lâzımdı? / -Elbette o senin nasibindi. / -Bilseydim yerdim. / -Haydi git ye! / -İyi ama nerede? / -Bağdat’ta. / -Koca şehirde bir salkım üzüm? / -Çık yola, bulursun.
Takkeci İbrahim uyanır. İçinde nasıl bir ferahlık, belki de nur yüzlü dervişten kaptığı neşe. İyi de bütün bunların hayalini kurduğu cami ile ilgisi ne? Hani “âşığa Bağdat sorulmaz” derler ya, hemen o gün çıkınını hazırlar. Hanımı sorar:
- Yine nereye? / - Bağdat’a /- Adam sen deli misin? / - Bilmem? / - Orada ne bulacağını sanıyorsun? / - Bir salkım üzüm. Onu da bulursam.
Rüyalara itibar olsa...
Karısı “Ya sabır” çeker, Takkeci çeker çarığını yollara düşer. Ama Bağdat bulunur belde değildir. Gündüz sıcağı hamam gibi bunaltır, gece ayazı ustura gibi keser. Elbiseleri yırtılır, elleri çatlar, ayakları şişer. Kızgın kumlu çöller, tatlı sulu vahalar, palmiyeler... Hasılı aç kalır, açıkta kalır, üşür, titrer ama vazgeçmez. Sora sora Bağdat’ı bulur ve bu şirin şehri çok sever. İmam-ı âzam, Ahmed bin Hanbel, Musa Kâzım, Abdülkadir-i Geylani, Cüneyd-i Bağdadi, Maruf-i Kerhi, Sırrı-i Sekatî, Hallacı Mansur, Behlül Dane, Bişr-i Hafi gibi velilerin kabirlerini ziyaret eder...
Yapacak iş, gidecek türbe kalmayınca Dicle kenarında bir asmalı kahveye sokulur ki dallarda rüyasındakine benzer üzümler vardır. Hoşgeldin beşgittin muhabbetinden sonra ona mırra ısmarlar, buralarda “ne aradığını” sorarlar. Takkeci samimiyetle anlatır. İçlerinden biri “hayret bi şey yani” der, “şimdi sen bir hayal uğruna aylarını harcadın öyle mi?”
-Öyle.
-Seninki de iş mi yani, hiç rüyalara güvenilir mi? Bana uykularımda hazinelerden bahsediyorlar, gülüp geçiyorum. Yok efendim, İstanbul’da Takkeci İbrahim diye biri yaşarmış da, adamın arka bahçesinde bir kör kuyu varmış da, burada bir küp Bizans altını saklıymış da... Bir sürü mış mış, hepsi fasarya...
Takkeci İbrahim apar topar İstanbul’a döner ve kör kuyudan küpü çıkarır. Sonra...
Sonrasını tahmin etmeniz lâzım. Elbette hayalindeki camiyi yaptırmaya başlar.
Evet Topkapı’da eski Rumeli Garajının arkasında hani E-5 kenarındaki camiyi görmüş olmalısınız. Gelgelelim bina perişan mı perişan. Ne dersiniz tamir ettirmek için birilerinin Bağdat’lı rüyalar görmesini mi beklesek acaba?
NOT: Caminin 1592 yılında yapıldığını düşünürseniz, dedelerimiz 4 asırdır bu menkıbeyi anlatırlar. Ancak batılılar İslam dünyasındaki çarpıcı hikayeleri çalıp romanlaştırır, kendi kültüründen haberi olmayan nesillerin önüne koyarlar. İşte bir zamanlar fırtınalar koparan “Simyacı” romanı bu menkıbeden araklanmıştır, haberiniz ola...
İrfan Özfatura
BU HABER HAKKINDA YAPILAN YORUMLAR
-
İrfan abi ağzına kalemine sağlık Allah razı olsun
Mustafa Gültekin
2013-09-13 23:31:34
-
irfan abi ALLAH ağzınıza sağlık ve kaleminize güç. versin banada böyle rüya nasip etsin inşallah...
hikmet şafak
2013-10-06 21:54:20