Harzemlilerin Ünlü Şahı Sultan Alaaddin
Tarih:2013-01-24 / Hit:5942
Harezmşahlar (ya da galat-ı meşhur fasih-i mehcurdan evladır fehvasınca Harzemşahlar) 16 Türk devletinden biridir ve Asya'da derin izler bırakırlar. Büyük Selçuklu Kumandanı Anuş Tekin tarafından kurulan Harzemşahlar Gürgenç'i merkez yaparlar. Önceleri Selçuklulara bağlılıklarını sunsalar da, Sultan Sencer ölünce bağımsızlıkta karar kılarlar. Her kuruluş gibi, onlarınki de sancılı olur. Zaman zaman birbirleriyle uğraşır, kardeş kardeşi kırar. Şüphesiz, her devrin kendine has şartları vardır ve onları yargılamak bizi aşar. Galiba "hilali daha yukarılara biz taşırız" diyenler, bayrağı teslim almaya çalışırlar, o kadar...
İsterseniz Kutbeddin Muhammed, Alaaddin Atsız, Arslan Bey ve Tekiş devrelerini es geçelim, "Sultan Alaaddin" dönemine gelelim. Savaş, zafer, güven...
Sultan Alaaddin tahta geçince bağımsızlık mücadelesi veren Meliklerle uğraşır. Doğrusu bu irili ufaklı devletçiklere karşı kolay zaferler kazanır ve bir anda destan kahramanı oluverir. Naymanları, Güçlük Hanı, Gurları, Karahitayları dize getirir ki memleketin sınırları Hazar'dan Umman'a, Irak'tan Hindistan'a uzar. Semerkant, Belh, Tirmiz, Kaşgar, Firuzkuh, Serahs, Multan, Mevr, Herat, Balasagun, Buhara, Otrar kentleri kabuklarını kırar... Ulu bir çınarı andırırlar.
Nitekim toprakları 5 milyon kilometrekareyi aşar, "Asya'nın Efendisi" olurlar. Gelgelelim fukarayken cihad aşkıyla yananlar, zenginleşince dünyaya dalar, merkep palanına bile inci mercan dizmeye kalkarlar. Cengiz bozkır insanını iyi tanır. Birbiriyle geçinemeyen sert insanları bir arada tutmayı başarır. Gelgelelim Sultan Alaaddin Kıpçakları kayırıp şımartarak halkını darıltır. Cengiz yazışmalarını Uygurlar aracılığıyla yapar. Yanında sadece Moğolları bulundurmaz, Türk ve Çinli danışmanlara da akıl sorar. Halbuki Sultan yalnız annesini dinler, dostlarına kulaklarını tıkar. Moğollar yorgana döşeğe hasret kalır, arazide yaşarlar. Bizimkiler kuştüyü yataklara alışır, derin bir rehavete dalarlar. Kaldı ki Harzem ülkesinde haksızlık, hukuksuzluk alır başını gider. Alın teri kuruş etmez, tefeciler para basar. Kokmaz bulaşmaz tipler köşe başlarını tutar, habire küplerini doldurmaya bakarlar.
İçi seni dışı beni...
Cengiz, yemeğini askerleriyle yer ve onlarla yatıp kalkar. Harzem komutanları saraya kazık çakar, şölenlerden kalkmaz olurlar. Askerler işsizlikten yorulur, koca Asya'yı yel gibi geçen atlar dana gibi yağ bağlarlar. Kemankeşler nereye gider bilinmez, kılıçlar pas tutar. En kötüsü de birileri "sultan gider, kağan gelir, sen ticaretine bak" der, milli meselelere omuz silkip, dudak bükmeye başlarlar. Zaten vergi üstüne vergi gelmiştir, rüşvet, iltimas can sıkar. En kıytırık memurlar bile Han gibi dolanır, ipek mintan, sırmalı kaftan kuşanırlar. Kıpçaklar azınlık olmasına rağmen devlet kademelerini ellerinde tutar. Türkmenleri gözünün üstünde kaşın var diye hırpalarlar. Bir zamanlar nur yüzlü alimlerin muhaddislerin, müfessirlerin yerleştiği Buhara'da sazendeler, rakkaseler piyasa yapar. Sazlar çalar, kızlar oynar... İşrete çil çil altın dağıtanlar, cihad için kuruş ayıramazlar. Şüphesiz temiz insanlar çoğunluktadır ama fasıklar göze batar.
Güç, gurur, serüven...
Sultan Alaaddin bir ara Halife'ye (Nasır Lidinillah'a) fena takar, yapmayın etmeyin diyenleri kaale almaz, Bağdat üzerine ordu yollar. Ancak askerleri çadır boyu yağan karlar altında kalır ve donarlar. Alaaddin "hava muhalefeti" der geçer, bu ikazdan ibret alamaz. Yetmez, hutbeleri Abbasi Halifesi adına okutmaya başlar. İşte tam o günlerde yalakaları Necmeddin-i Kübra hazretlerinin halifelerinden Mecdüddin Bağdadi'yi cellada yollarlar. Halbuki bu büyükler kınından çekilmiş kılıç gibidirler, bela arayan onlara toslar. İlim ve hal ehli gidişatı beğenmez "başımızda bir felaket dolanıyor ya bakalım sonu n'olacak" diye mırıldanırlar. Sultan Alaaddin kendine çok güvenir eğer "İran'la, Çin'i de alıverse" bütün Asya onun olacaktır. Moğollar mı? O çapulcuları adamdan saymaz, ciddiye bile almaz.
Fırsat kaçtı mı?
Gelgelelim o günlerde Cengiz'in Çin'e girdiğini, girmek ne kelime silip süpürdüğünü duyar. Haberi belki kırk kaynak doğrular ama inanamaz. Olup biteni tetkik etmesi için Bahaeddin Razi yönetimindeki bir heyeti Çin'e yollar. Bunlar Pekin civarında zirveleri ak tepeler görürler. Bu mevsimde kar yağamayacağına göre ne olabilir derken sahra leş kokmaya başlar ve bu tepelerin kemik yığını olduğunu anlarlar. Zemin kandan kararmıştır ve burçların dibinde binlerce cesed yatar. Hayatta kalabilenler sadece Pekin şehrinde 20 bin genç kızın Moğolların eline geçmemek için kendilerini kale bedenlerinden attıklarını anlatırlar. Koca Çin'de ne şehir, ne köy, ne de bağ, bahçe kalmıştır. Aradan geçen aylara rağmen katliamın izleri ortadadır. Heyet döner gelir, gördüklerini aktarırlar. Sultan Alaaddin pek inanmış görünmez, sadece "geç kaldık, fırsat kaçtı" gibilerinden bir el işareti yapar...
İrfan Özfatura