Sevimli Tiryaki Hasan Paşa
Tarih:2013-02-04 / Hit:7146
Her ne kadar topun kullanılmaya başlamasıyla eski havaları kalmasa da savunmada kalelerin önemi uzun süre azalmaz. Stratejik noktaları kontrol altında tutmak isteyen yine sur örer, yine hendek kazar.
Mesela diyeceksiniz. Mesela Peşte, Belgrad ve Viyana’ya oynayan Kanije kavşağını elinde tutar.
Tiryaki Hasan Paşa nerelidir bilmiyoruz ama Enderun’da yetişir. Bir ara Manisa’da kalır sonra İzvornik sancağına tâyin edilir. Hem Havaliyi hem de düşmanı yakından tanır, kolay kolay yaşa basmaz. Bin kere ölçer bir kere biçer, ihtiyatı da elden bırakmaz. Yaşı 90’a merdiven dayamıştır lâkin cihattan kopmaz. Düşünün alaca atında dik durabilmek için beline urgan dolar.
Mâlum 1600’lere yaklaşırken Osmanlı eski gücünü özlemeye başlar. Bir tarafta İran, diğer yanda Avrupalılar... İsyanlar, ihanetler, huzursuzluklar... Fitne her yanı sarar. Avusturyalıların ayaklandırdığı Eflak ve Boğdan şirazeden çıkar, bac, haraç ödemeyi terk eder, hesapsız Müslüman kırarlar. Yetmez, Sokolluzade komutasındaki kuvvetler Budin önünde hezimete uğrar. 6-7 bin fidan şehit düşer, toplarımızı düşman kapar. Küffar civar kasabaları zapt eder yöredeki, kalelerimizi yıkar. Zaten Yeniçeriler evlere şenliktir, başlarına buyruk davranırlar. Yer yer çeteleşir, Müslüman halka musallat olurlar.
Kanije Kalesi
Ah, o Yeniçeriler
Eğri Seferi ve Haçova Zaferi ile Osmanlı “yıkılmadım ayaktayım” dese de Sultan askerine güvenip havalide duramaz, nihai darbeyi bir türlü vuramaz. İşte Tiryaki Hasan Paşa o günlerde Peçoy sancağında bulunmaktadır, hepi topu 50-60 adamı vardır ama katılanlar her geçen gün artar, orduları imrendirecek işler yapar. Misal, çapulculukla geçinen Kanije Hıristiyanlarını Drava Köprüsünde sıkıştırır, 400 şakiyi öldürür, kalanları tutuklar.
Derken Kosma adlı bir derebeyini kenara yazar. Bu adam esir ticareti ile hesapsız para kazanan bir ne oldum delisidir. Müslümanları iğneli sandıklarda çalkalayıp kanını süzer, posalarını köpeklere atar. Hasan Paşa, Kosma’yı yakalar ve onu kendi sandığına tıkar. Ardından burçları semaya uzanan, hendeği zemini yaran korkunç Komar hisarını alır, ki bu haçlılara çok koyar.
Hele kadı efendinin iffetli kızını kaçıran Mekomorya kafirlerine hiç acımaz. Hanım kızı bulabilmek için dağıtmadık kale, basmadık şato bırakmaz. Nedendir bilinmez bu küffar milletine rahat batar, Hasan Paşa ahalinin huzuru için 2 bin atlıyla akın yapar. Şakilerin palangalarını başlarına yıkar. Has adamları Hasan ve Rıdvan Voyvoda ile Azeri asıllı Musli Bey şölenleri kaçırmaz, gece yarısı sızan düşmanı gafil avlarlar. Bakın şu Allah’ın inayetine ki bir seher ölümü göze alarak saldırdıkları Çak Hisarının arka kapısını açık bulurlar.
Sultan Murat bu yararlık üstüne ona Gyula (Göle) sancağını bağışlar. Paşamız Göle’de ulema ve suleha ile ilim meclisi kurar, hafızlar okur, mollalar anlatır, kirden pastan arınırlar.
Hasan Paşa nifak ocaklarından Kölü Kalesini de alır, karşısına çıkan orduyu tuzağa düşürüp kırar. Adamlarına sık sık “Hazine arzulayan, yılandan korkmaz” der, “mal bedava, bal belasız olmaz! Ölüm mümine hediye, cennet arzulayan canını niye saklar?”
Girdiği nice cenkten yüzünün akıyla çıkar. Tarihçi Cafer Beyin deyimiyle âdeta şeytan taşlar. Haçlılar, Tiryaki Hasan Paşa korkusundan Eğri Kalesini tahkim eder, içine tam 10 bin asker yığarlar.
Erdel Kralı Jağmund bir avuç Türk’ün fırtına gibi esmesine dayanamaz sayısız asker toplayıp Göle sancağını yıkmaya kalkar. Ancak o daha yola çıkmadan Hasan Paşa üstüne varır, en yakın adamları bile “başımıza iş açtın” der, isyan koparırlar. Firariler ayrılınca iş kolaylaşır, kralın çadırını ele geçirir unutulmaz bir zafere imza atar.
Bir gece devriye gezen Hasan Paşa, Şekeş Hisarını basmaya giden haçlılarla karşılaşır. Namı öylesine büyümüştür ki adamlar ellerini kılıçlarına atmadan kaçar, topları ortada bırakırlar.
Ancak Pojega sancağı komutanı Şehsuvar Bey bir akının ardından pusuya düşer, en gözde komutanlar şehid olurlar. Haçlılar bundan cesaret alır Zigetvar’dan topladıkları Müslümanları Banhi’ye götürüp kazığa oturturlar. Tiryaki Hasan Paşa mazlumun kanını yerde komaz, Kiş Geçer adlı eli kanlı kaputanı yakalar. Yakınları 10 bin altın fidye verseler de uyuşmaz, onu kendi kalesinin önünde kazığa çakar.
Evet paşamızın başarıları ortadadır ama Avrupa ittifakının gücü de yabana atılmaz. Padişah, Serdarı Ekrem Sinan Paşa’yı havaliye yollar. Babofça’yı kolay alır, Kanije’yi sıkıştırırlar
Bir zamanlar Kanuni’nin tahkim ettiği Kanije’nin etrafı bataklıktır bu yüzden lağım yolları açılamaz. Surları oturaklıdır, günde 400-500 gülle ile vurulsa da önemli bir hasar almaz. Olacak bu ya bir gece duvar onarımından dönen Müslüman tutsaklar cephaneliğin kapısını açık bulurlar. Hiç düşünmeden içeri dalar ellerinde ki meşaleleri fıçıların üstüne savururlar.
Kanije günümüzde Macaristan sınırları içerisinde yer almaktadır.
Bummm! Ortalık toz duman! Avrupa ayaklanır
Nemçe, Üngürüs (Avusturya Macar) ve Alaman savaşçıları kalenin yardımına koşsalar da Türkler hem muhasarayı sürdürür, hem de takviye birliklerine karşı koyarlar. Bu arada Yeniçerilerle de uğraşırlar. Ama bakın şu işe ki Haçlılar, bizim hayırsız firarilerin ormanın derinliklerinde pusu kurduklarını sanırlar. Kral Fedinand kuşatmayı bırakır, başının çaresine bakar. Kale komutanı Macar asıllı Turan Yunuş destekten ümidini kesince teslim olur. Serdar-ı ekrem sözünde durur, canlarını bağışlar. Hatta eşyalarını götürsünler diye 200 deve verir, beklemedikleri bir alicenaplık yapar. Halbuki istese mallarını da alır, canlarına da kıyar.
Aslında Kanije büyük bir kale değildir ama fethi büyük yankı uyandırır. Civardaki şatolar da kapılarını açar, teslim olurlar. Tiryaki Hasan Paşa iyice yaşlanmıştır, gönüllü olarak Kanije’de kalmayı arzular. Zira kale namlunun ucundadır, şehadeti özleyen bu fırsatı kaçırmaz. İlk işi şirin bir cami yapmak olur, erleriyle birlikte çalışır, omuz omuza saf tutarlar.
Ve beklenen olur, Leh, Macar, İspanyol, Fransız, Maltalı, Hırvat, İtalyan savaşçılar (160 bin kişi dile kolay) İstoni Belgrad’ı alır, bir kandil günü gelip Kanije’yi kuşatırlar. (21 Eylül 1600)
Kanije’de takviye ve gönüllülerle birlikte eli silah tutan 9 bin kişi vardır, ki bunların sadece üç bini atlıdır. Arşidük Ferdinand’ın emrinde ise 60 bin profesyonel asker bulunur, muhasara ile birlikte sayıları 80 bini aşar. Rengarenk bayraklarla boy gösterir, deniz gibi dalgalanırlar. Hedefleri Budin ve Zigetvardır, bu küçük kaleyi ciddiye almazlar. Kuvvetler kıyas edilemez, direnmek ne akla, ne de mantığa sığar.
Hoş, Tiryaki Hasan Paşa da durumun parlak olmadığını bilir ama sükunetini bozmaz, “güya” elinden kaçırdığı esirlerle düşmana yalan yanlış haberler yollar. Haçlılar kalenin yıllarca dayanacak kadar zahire ve baruta sahip olduğunu sanırlar.
Macar komutanlarından Zrini, Tiryaki Hasan Paşayı iyi tanır, “bu ihtiyar kurt size kale male vermez beyhude uğraşmayın” der keyiflerine limon sıkar. Haçlılar onu “Türk dostu olmakla” itham eder, azarlayıp sustururlar.
Hasan Paşa’nın elinde küçük ve eski de olsa 100 top vardır, lakin günlerce tüfenk ile dayanır, topları titizlikle saklar. Ne zaman ki düşman surlara sokulur, yüzü birden ateşe başlar. Sadece o gün 18 bin haçlı ölür, iri kıyım silahşörler kıymık kıymık ufalanırlar. Ferdinand felaket korkar, canını kurtardığına bakar.
Dişe diş
Sabır, sabır, sabır... İyi de nereye kadar? Paşa, Karapençe adlı becerikli mücahidle Belgrad’a haber yollar. Zira küffar muazzam mahfeller kazmıştır, anlaşılan o ki kaleyi almakta kararlıdırlar.
Bu arada cengü cidal sürer, zaman zaman metrisleri basar, şövalyelerin kellelerini yuvarlar, içlerine korku salar. Düşman da boş durmaz, saz ve kütüklerden mamul muazzam bir köprü kurar, iki tane tekne çakıp üstünü gönle kaplarlar. O gece iki Türk genci köprüye varır, neft kovalarını boca eder, çakmak taşlarını tokuştururlar. Köprü ve gemiler alev alev yanar. Lakin haçlılar pes etmez, daha büyüklerini yapmak için kol sıvarlar.
Paşa baba, seccadesini gözyaşıyla ıslatır sabahlara kadar Cenab-ı Hakka yalvarır, seçtiği ve sevdiği kullarının hatırına nusret-i ilahi arzular. Gelgelelim askerin yanında her şey kontrolü altında imiş gibi davranır, yüzünden tebessüm eksik olmaz. Sakindir, rahattır öyle ki gülleler duvarları çatırdatırken cezvesini mangala sürecek kadar.
Serdar-ı ekrem’in Karapençe ile yolladığı cevabi mektuba bakılırsa takviye beklemeseler iyi yaparlar. Ancak Tiryaki Hasan Paşa askere kendi kaleme aldığı mektubu okur, “tamam, ordu yoldaymış” der, “birkaç güne kalmaz burada olurlar!”
O gün iki esir tutturur sözde bunları ölüme mahkum eder. Gece Macar asıllı bir Müslüman onları kurtarır, salarken “kalede 30 bin kişiyiz” diye fısıldar, “barut zahire istemediğin kadar, bence kışı bekleyip buz üzerinden gelin, bunlar burada yıllarca dayanırlar.”
Haçlılar Kanije’den caymak üzeredirler ki Yemişçi Hasan Paşa’ya bağlı birliklerin yenildiğini duyarlar. Prens Mathios zafer kazanmış imparator edası ile çıkagelir, biz İstoni Belgrad gibi namlı bir şehri aldık, siz şunnacık kale ile oyalanıyorsunuz” der, damarlarına basar. Yetmez, “kaleye ilk çıkana 10 köy” vaat ederek Ferdinand’ın alanına dalar.
En acısı da yenilen Türk beylerinin kafalarını mızrağa geçirir, getirip zemine çakarlar. Tiryaki Hasan Paşa “yalan” der, “bunlar Türk komutanı olamazlar. Hem olsa ne yazar? Bir kere düşman kaleyi kandil günü kuşatarak hata yaptı, artık burayı asla alamazlar. Ama içimizden bazıları şehit düşebilir ki bu fırsat kaçmaz!”
Sonra Çeribaşı Peçevili Behram’a “nice nişancısın görelim bakalım” deyip bir göz kırpar. Ünlü topçu zikrolunan mızrakları vurup paralar, kafaları suya yuvarlar. Ferdinand çileden çıkar, o dahi Mathios’un izinde gider Paşa’yı getirene 40 köy vaat etmeye başlar.
Yeniden gemiler yapar kaleye yaklaşırlar ancak paşa duvarları deldirir, balyemez toplarını saçma ile sıkılayıp beklemeye başlar. Toplar bir gürler, pir gürler suya kol bacak yağar. O gün öyle coşkulu bir müdafaa yaparlar ki düşman tutunamaz. Bazı burçlara çıkmışken sökülüp atılırlar. Kara Ahmet adlı topçu her ateşlemede yüz kafir götürür. Akşama kadar 20 bine yakın haçlı kırarlar. Ki cesetler arasında Papa’nın kardeşi de yatar.
Haçlılar o saatten sonra sadece muhasarayı sürdürür, kaleyi günde 2 bin gülle ile dövüp mukavemetimizi kırmaya çalışırlar. Kanije’de sağlam bina kalmaz. Nevale azalır, barut tükenir, ancak Uzun Ahmed adlı becerikli bir yiğit odun kömürü, kükürt, söğüt yaprağından barut yapar.
Yine de durum vahimdir işte tam da o günlerde Handan ve Kenan adlı iki Macar köle kaçmasın mı?.. Gider olanı biteni anlatırlar. Paşa baba derhal Serdar-ı erkeme bir mektup yazar: “Geleceğinizi duydum çok sevindim, biz dahi kaleden çıkar onları araya alırız. Ordumuz ulaşıncaya kadar Haçlıların burada kalacaklarından eminim, çünkü iki casusumuz Handan ve Kenan içlerine sızmayı başardılar. Bize gönderdiğiniz yüz kantar barut, 80 kantar kurşun ve peksimetleri teslim aldık, teşekkür ederiz ama hiç ihtiyacımız yoktu, zira barut yapabiliyoruz” yazar.
Harp hile
Karapençe bir yolunu bulur düşman kuşatmasından sızar, haçlılar farkına varır amansız bir takip başlatırlar. Yiğidimiz sözüm ona sıkışır, nameyi atıp kaçar... Mektubu okuyan Haçlılar, Handan’la Kenan’ı kenara çekip sorarlar: “Kalede barut yapan biri varmış öyle mi?” -Evet, var! -Peki bunu neden sakladınız? “Kem, küm... Önemli olduğunu bilmiyorduk da filan...”
Konuşturmazlar bile, derhal başlarını vururlar. Getirip kafalarını sur dibine atarlar. Kaledekiler zokanın yutulduğunu anlar, bir nebze olsun nefes alırlar. Vaziyet Haçlılar açısından da parlak sayılmaz kaleye yaklaşamaz, yöreden ayrılamazlar. İki arada bir derede kalırlar. Ne Kanije’den geçerler, ne de Serdar ile vuruşmayı göze alırlar.
Bir yandan da “her biri en az Kanije kadar” 70 tabya yapar, yeni bir köprü kurup saldırı başlatırlar. Tiryaki Hasan Paşa onları iyi tanır, eğer yüzlerini cepheden bir döndürebilse tamam. Artık bağlasan durmazlar. Bunun için sert vurmak gerekir, sert vurmalı ki umutları kırıla...
İrfan Özfatura