İstanbul sokaklarının isim babası: Osman Nuri Bey
İrfan Özfatura
irfan.ozfatura@tg.com.tr
Tarih:2016-12-07 / Hit:12306
Eski İstanbul mahalleleri ufaktır ve imamlardan sorulurlar. Ancak Kırım Harbinden sonra şehir çok göç alır, kalabalıklaşır. Mahalleler birbirine karışır. Bu yüzden “İntizam-ı şehir meclisi” kurulur (1855) ve Babıali’ye bağlı olarak çalışır. Ne varsa kayda geçerler, sokak isimlerinden tutun da su yollarına... Bu meclis, “mektep civarı, fırın karşısı, çeşme yanı” gibi ekleri temizler, sarih (net anlaşılır) bir adres için gerekeni yapar. Sonra mükerrer (tekrar) meselesine el atar. Haritacı Necip Bey mükerrerleri tamamen bitiremese de hayli azaltır. Bu arada sokak girişlerine tabelalar asılır. Cumhuriyet Türkiye’si kararsızdır, kurumlar yine Osmanlı gibi mi çalışacak, yoksa yeni bir düzen mi tutturacaktır? Bazı müesseseler Batı'yı taklit eder, bazıları kendileri gibi kalır. Mesela Şehremaneti eskisi gibi yürür yoluna. Sokakları yeniden adlandırmak ve binaları numaralandırmak üzere bir Tahrir heyeti teşkil eder, başına Hazine-i Evrak dairesinde katiplik yapan Osman Nuri Bey’i getirirler. İstanbul’da on bin sokak ve 144 bin bina olduğunu düşünürseniz işleri zor olacaktır. Heyet öncelikle aynı ismi taşıyan 6200 sokağı tespit eder. Ki kuyu, fırın, cami, mektep, medrese, türbe, dere, bostan, çeşme, bakkal, karakol, orta sokak yeni sokak isimleri defaatle kullanılmıştır. Bunlar ufak eklerle anlaşılır hale getirilir. Şöyle ki hamam sokaklarını, İcadiye Hamamı, Kınalı Hamam, Yatağan Hamamı şeklinde isimlendirirler sil baştan. GAYRİ MİLLİLER AYIKLANIR Bu arada Karabet Kalfa, Tensof, Balıkçı Kirkor, Aya Yani gibi gayri milli isimlerle, argo, hafif isimler ayıklanır. Toprak sokaklardan bazıları killi sokak olur, bazısı çakıl sokak. Bostan sokaklar da Hacı Kadın Bostanı, Fenerli Bostan, Kariye Bostanı diye ayrılırlar. Türbe sokak! Ama hangi türbe? Artık Aşık Yunus, Şamdancıbaşı, Vefa türbesi sokak yazılmalıdır. İş bununla da bitmez levhalar hazırlanır, halkın rahat görebileceği yerlere asılır.
Osman Nuri Bey, sokak isimlerinin emaye levhalara işlenmesini çok arzular, çünkü mütehammildir. Sıcağa, soğuğa, rutubete dayanabilir, kolayca yıkanırlar. Ama Türkiye’de emaye yapılamıyordur daha, yurt dışına sipariş verilse astarı yüzünü aşar. Bu yüzden galvanizli sacı tercih etmek zorunda kalırlar. Osman Nuri bey sokak adlarını Rika ile yazdırıp düzene sokar. Tatbikata Büyükada’dan başlanır köşe duvarlara tabelaları ve kapılara numeroları çakarlar. Faaliyet bu minval üzere sürer gider, taaa ki harf inkılabına kadar.
Osman Nuri Bey Taksim Alanının Köşesindeki Su Makseminin duvarına Caddei Kebir Tabelasının yerine İstiklal Caddesi
yazılı tabelayı mıhlarken (1927)
Adları unutulsun diye mi?
Devrimi müteakip elif be’ye tahammül edemeyen aferin delileri, tabelalara kitabelere savaş açar. NÜFUS 690 BİN... 28-Teşrinievvel 1927’de Nüfus tahriri (sayım) yapılır ki İstanbul 690.857 olarak tespit edilir. O yıllarda İstanbul’da 9 nüfus dairesi vardır, Bayezid, Fatih, Beyoğlu, Üsküdar, Kadıköy, Bakırköy, Yeniköy, Hisar ve Adalar. Sayımları bunlar deruhte eder, mıntıkalardaki neticeleri kayda alırlar. Bilahare haritalar çıkarılır, neresi meskun, neresi gayri meskun, neresi ticari saha? Derken gemi gemi muhacir yağar yurda. Mübadele kısaca "al gülüm ver gülüm" şeklinde özetlenebilir. Dikensiz gül bahçesi tesis edeceklerdir akılları sıra. Ortodoks Türk vatandaşlarını (rızalarının hilafına) Yunanistan’a yollar, Batı Trakya haricindeki Müslümanları odundan ocağından kopartırlar. Ulus devlet bunu gerektirmektedir zira. Akçeli işler oldum olası şaibelidir. Mübadillerin de canı yanar. Diyelim senin Yunanistan’da hanların hamamların vardır, iyi de kime anlatacaksın burada? Her ne kadar gazetelere “tereddüte mahal yok, tevziat alelıtlak başlayacak, istihkaklar nispetince teşmil edilecektir” dense de işler aksar. Orada konak efendisisindir burada iki göz oda, bir çorak tarla münasip görülür sana. 1934 yılında İstanbul’da 34 nahiye vardır. Haydi Kumkapı, Küçükpazar, Karagümrük, Şehremini, Fener, Samatya, Yeşilköy, Sarıyer, Galata, Hasköy, Erenköy, Kısıklı, Heybeli, Burgaz, Beykoz’u anlarız da. Üsküdar, Kadıköy, Fatih ve Bakırköy dahi nahiyedir hâlâ. Yurttaşlık bilgisi imtihanlarında “nahiye müdürünün vazife ve salahiyetleri” sorulmaktadır çocuklara. Osman Nuri Bey şehrin kazalara ayrılmasına karşıdır “İstanbul’da bu kabil teşkilata muhtelif zamanlarda teşebbüs edilmişse de kabiliyet-i tatbikiyesi mümkün olmadığından sarf-ı nazar edilmiştir” der açıkça. Ve "şehir rehberi" gibi bir hizmete vesile olur. Krokileri ressam Salim Yunus çizer, navigasyon cihazlarını çatlatırlar âdeta. Adları unutulsun diye mi?
O yıllarda İstanbul’da 600 küsur mahalle vardır ki genellikle Türk İslam büyüklerinin adları ile anılırlar. Mahalleler bir cami ya da külliye etrafında toplanan sokaklardan oluşurlar. Bunları üçer beşer birleştirmek münasipse de, komşuluğu ile şerefyap olduğunuz büyüklerin isimleri kalkar ve peyderpey unutulurlar. O hengamede 400 mahallenin ismi kaybolur ki Fatih'in Topçubaşısı Hacı İlyas, Fetih ordusu komutanlarından Yavaşça Şahin, ünlü Amiral Şahsuvar Bey, İstanbul’un ilk kadısı (ve Belediye Başkanı) Hızır Bey, Yavuz’un Hekimbaşısı Ahi Çelebi ve Debbağzade de vardır aralarında. Mesela, Çelebi oğlu Alaaddin, Nallı Mescid, Hoca Paşa, Hoca Kasım Günani mahalleleri “Hobyar” adı altında birleşir. Diğerleri düşülür kayıttan. Halbuki yeni nesillere tanıtmamız gereken isimlerdir onlar. Bilahare belediyeler işe siyaset ve magazin karıştırırlar. Mesela Tayyareci Sadık sokağın adı, Toto Karaca yapılır. Mora ayaklanmasına destek verdiği için Fener Patriği Grigoryos’u astıran Sadrazam (Benderli) Ali Paşa Caddesi, Sadık Ahmet olarak değiştirilir. Eytam Caddesi de Mim Kemal Öke sokak olunca Burhan Felek tepki gösterir hatta. Cibali Tütün Fabrikasının Has Üniversitesi olmasına kimse bir şey demez ama Abdülezel Paşa Caddesinin adı Kemal Has yapılınca İlber Ortaylı Hoca bile patlar. Derken bulvarlara Cumhuriyet, İstiklal, Atatürk, Kemalpaşa, İnönü, Gazi isimleri verilir. Eskiler “hükümsüz” ilan edilir kaldırılır rafa. Ortalık cahillere kalmıştır. Söyleyin ne hayır gelir Azapkapı’yı, “Şen kapı” yapalım diyen adamlardan. 1928 yılında alfabe değişir. Bu tabelaların da değişeceği manasına gelir. Yeni kanuna göre sadece meskenler değil, ahır, ambar ve dükkânlara da numara verilecektir. Bir binanın çok kapısı varsa 9/A, 9/B gibi taksimlere bölünecektir. Dünyada rahatlık yoktur, al sana yeni bir iş daha... Bu arada İstanbul’un eski isimlerini (Dersaadet, Biladüsselase, Der aliye, Derussaltana, Darülhilafe, İslambol, Asitane” tavan arasına kaldırılırlar. Ne yapsın Osman Nuri, emirdir uyar...