Doğu Türkistan ve İsa Yusuf Alptekin
İrfan Özfatura
irfan.ozfatura@tg.com.tr
Tarih:2019-01-06 / Hit:5543
7 Kasım 1944'te kurulan "Şarki Türkistan Cumhuriyeti"nin bayrağı aylı yıldızlıdır, sancağında ise Fetih Sure-i celilesinin ilk ayeti yazar.
Ekim 1938... Çin, Japon saldırısına uğrayınca dış destek bulabilme telaşına düşer, İslam ülkelerini de atlamamalı en azından bir temsilci yollamalıdırlar. Çan Kay Şek, İsa Yusuf Alptekin'i münasip görür. Kahramanımız başkent başkent dolaşır, lâkin Japon istilasından ziyade Türkistan meselesini anlatır, çilelerini dillendirmeye bakar. Hindistan, Arabistan derken nihayet Türkiye'ye gelir, Anadolu toprağını öpüp koklar.
Devir CHP devridir, ata yurttan bahsedenleri "Turancılık"la suçlarlar. Dış Türkler dış kapının mandalıdır, Dış İşleri işi gücü bırakır dış Türkleri dışlar. İçeri de ise apayrı bir hava... İsa Beyi DTCF'nde (Dil Tarih Coğrafya) incelemeye alır, utanmadan kafatasını ölçer, Türklüğünde karar kılarlar. İsa Yusuf, "çok meşgul" gerekçesiyle biteviye ertelenen İsmet Paşa ziyaretini uyanıklığı ile aşar. Cumhurbaşkanını köşkün bahçesinde gazete okurken yakalar. Koca senfoni orkestrası fon müziği çalmaktadır o sıra... Ulu şefimiz onu Lütfi Kırdar'a havale eder, adeta başından savar. İsa Bey Türkistan davasını anlatmak için bir radyo yayınına çıkmayı çok arzularsa da muhatap bulamaz.
O günlerde yabancılar her gün polise görünmek zorundadırlar. Kahramanımız kendini yurdunda sayıp da tekmil vermeyi aksatınca, başına iş açar. Hiç yoktan karakol, ifade, savcılar... Hasılı Türkiye ziyareti tatsız geçer, halbuki Irak'ta hoşça karşılanırlar. Saray Nazırı Reşid Ali Geylani onları samimiyetle kucaklar. İran Dışişleri Bakanı Muzaffer Alem de Türk'tür, kolay anlaşırlar. Tus, Meşhed derken Kabil'e ulaşırlar. Gazneli Mahmud'un türbesi perişandır. Afgan Kralı Zahir Şah'ın kendine hayrı yoktur, nerde kaldı Türkistan'a el uzata.
UZLAŞMADAN YANA
İsa Yusuf, Muhammed Emin Buğra Beyin Hoten'de olduğunu bilir ama elinde bir adres bulunmaz. Rastgeldiği ilk Türkistanlıya sorar, bir ev gösterilir. Kapıyı çalar, karşısında... Muhammed Emin Bey, Afgan kabilelerinden alacağı takviye ile bir saldırı planlamaktadır. İsa Yusuf maceradan hoşlanmaz. "Japonlar gelip geçici" der, "Çinliler kalıcılar." Çin büyük güçtür zira, takışmak çatışmak yerine bürokrasi içinde yükselmeli, köşebaşlarını tutmalıdırlar. Nitekim Diyoben medreselerinde okuyan Türkistanlılar da Japonların Çini ve Rusya'yı yeneceğini sanırlar.
Gelgelelim o Japonlar, Çan Kay Şek'e teslim olurlar. İsa Yusuf Bey dönünce var gücü ile teşkilatlanır, okuma yazma kursları açar. Yine onun kurduğu Altay şirketi hızla yayılır. İşleri gümrükteki atıl malzemeleri alıp satmaktır, iyi de kazanırlar. Ticari münasebetler sayesinde Çinlilerle de dost olurlar. Lançu sokaklarında Türkçe levhalar görünmeye başlar. İsa Yusuf hemşerilerinin yeisten kurtulmasını, neşeli olmasını ister. Zaman zaman mesireye çıkarlar, semaverler, mangallar...
Kazaklar biraz hırçındırlar, Çinliler tam üstlerine yürüyecektir ki İsa Yusuf araya girer, onların sahralardan at yetiştirebileceklerinden söz eder. İnandırır da.. Derken Rus - Çin münasebetleri gerilir. Hükümet Rusları kovma bahanesi ile Doğu Türkistan'a asker yollamaya kalkar. Şimdi bunlar Türk evlerine yerleşir domuz besler, kadınlara kızlara sarkarlar. Yanlarında yersiz yurtsuzları da getirecek sayıca artacaktırlar. İsa Yusuf muhtıra vermekten kaçınmaz. Yetmez Doğu Türkistanlılar için umumi af ister, müsadere edilen malların iadesini, vergi borçlarının silinmesini arzular.
ANLADIKLARI LİSANDAN
Olacak şey değildir yani. Çinliler küplere biner, sitem ve tehdit yağdırırlar. Bütün azınlıkları toplayıp "Hani birlikte büyük Çin devletini kuracaktık, neden soğuk duruyorsunuz, Çince okumuyorsunuz" der, kibarca "Niye asimile olmuyorsunuz" diye sorarlar. İsa Yusuf ayağa kalkar, "Halkımızın azıcık refahını istemek suç mu" der, "Doğu Türkistan'ı perişan ettiniz, valileriniz Ruslarla iş birliği yaptı, topraklarımızı kızıllara çiğnettiler. Şimdi de Doğu Türkistan'a asker ve göçmen sevk etmek istiyorsunuz. Tibet'e, Moğolistan'a muhtariyet verdiniz de bize niye çok görüyorsunuz? Türk adını bile kullanmıyorsunuz. Hudutlarınız içinde böylesine bir zulüm sürerken, ne yüzle mazlum milletlerin hamiliğine kalkıyorsunuz anlamıyorum.
Ruslar Batı Türkistan'da sizin gibi davranmıyor, Japonlar ise Tatarları kazanmaya çalışıyorlar. Hem mektep açmamıza izin vermiyor, hem de bunlar okumuyor diyorsunuz. Bizi merasimlere çağırmıyor, denizaşırı muamelesi yapıyorsunuz. Berberler bile traştan kaçıyor, "kıllı geldi" (Çinlilerin yüzünde üç beş tel sakal vardır malum) diyorlar. Halkım Çince okumaya, Çinliler gibi saç bırakmaya, Çin yemekleri yemeye, Sun Yat Sen'in resmine secde etmeye mecbur mu?
Hem Çin alfabesinde 50 bin harf var, üniversite mezunlarınız bile sökemiyor, daktilolarınız matbaayı andırıyor. Üç cümlelik yazıyı fırçayla beş saatte yazıyorsunuz. Gelin siz bizim harflerimizi kullanın, bakın nasıl kalkınıyorsunuz!" Bütün bunları samimi bir üslupla söyler, Çinliler gülüşürler. Öyle bir huyları vardır işte, işlerine gelmese de güzel konuşandan hoşlanır, ayakta alkışlarlar.
İsa Yusuf aynı adamları kullanıp Hindistan'dan Muhammed Emin Buğra Beyi getirtir, Peşaver'de İngilizler tarafından tutuklanan Emir Hazretim'i de kurtarır. Çin hükümetine muhtıra üstüne muhtıra verir, diğerlerine verilen hakları talep eder. Nitekim Sun Yet Sen'in oğlundan bir mektup gelir, "muhtariyet fikrinizi gönülden destekliyorum, bu konuda birlikte mücadele edelim." Duy da inanma, laf işte... Aksine baskılar artar, nerde ipsiz sapsız varsa Doğu Türkistan'a yollarlar. Bunlar Türk kızlarını karılığa zorlar. Ve isyan başlar. İsa Yusuf, Mesut ve Muhammed Emin Beyler bir anayasa taslağı hazırlar bir gazetede yayınlatmayı başarırlar. İşte o taslaktan satırlar: "Doğu Türkistanlılara Türk denir, Singian ismi tashih edilmiştir. Doğu Türkistan'a muhtariyet verilmiştir. Her millet kendi dilini alfebesini kullanmakta serbesttir. Para, pul ve değerli evrakta da böyledir. Milletvekilleri kendi bölgesinden seçilir. Okullarında ana dili ile eğitim verilir, din dersi mecburidir. Kanunlar milletin lisanı ile ilan edilir!" Ortalık karışır, cehalete bakın Çinli yazarlar "Singiang'da Türk mü var?" diye sorarlar.
Bu arada İli ili isyan eder, Çin güçlerini kovarlar. İsa Yusuf'un dedikleri bir bir çıkar. Çan Kay Şek telaşlanır, Emin Beyle ikisini çağırır ve "çare ne" diye sorar. - Çare istiklal! - İyi ama halkınız uslu insanlar, sizin gibi düşünmüyorlar. - Bunlar mı uslu insanlar? Görmüyor musunuz ölümüne vuruşuyorlar. Çan Kay Şek "taleplerinizi yazılı olarak bildirin" der ayrılır. Yazarlar ama bir netice çıkmaz. Ardından Ali Han Töre ayaklanır, isyan hızla yayılır. 7 Kasım 1944'te "Şarki Türkistan Cumhuriyeti" kurulur. Bayrağı ay
yıldızlıdır, sancağında ise Fetih Sure-i celilesinin ilk ayeti yazar.
GÖK BAYRAK ALTINDA
İsa Yusuf isyan bölgesine gitmez, Pekin'de kazandığı gücü tek kalemle çizdirmek istemez. Israrla diplomasi yolunu kullanır, "muhtariyet" kelimesini anayasaya sokmaya çalışır. Tekrar muhtıra verir ve bu kez ciddiye alınır. "Eyalet hükümeti" tabirini kabul eder, anadille öğretim hakkına da ses çıkarmazlar. Bu hükümetin en büyük faydası Türklere devlet işlerini öğretmesi olur, çocuk okutmanın ehemmiyetini kavrarlar.
İsa Yusuf komünizme karşı "şimdilik" Çin şemsiyesi altında bulunmaktan yanadır. Kızıl tehtid net okunmaktadır zira. Ancak bazı Türkler kavmiyetçiliği abartır, bazıları da Sovyet tarafını tutar. Kabilecilik hastalıktır zaten, seçimlerle ayrılıklar açığa çıkar. Bizim 80 öncesinde şahit olduğumuz sağ-sol kavgaları yaşanır. Türk gençleri sopa ve bıçaklarla birbirlerine dalarlar. İsa Yusuf ise Çan Kay Şek'in kurduğu gençlik örgütünün şubelerini açar. Bu kanaldan gelen parayla Altay Mecmuası (ardından Erk ve Hürriyet gazeteleri) neşre başlar. Başlığın bir kenarında "Hak kuvvetten üstündür, halk hükümetten güçlüdür" yazar, diğer kenarında "Milliyetçiyiz insaniyetçiyiz. Irkımız Türk'tür, dinimiz İslam. Yurdumuz Türkistan!"
Yusuf Has Hacip kütüphanesinin ardından, matbaa da kurar, kitap basarlar. Genç mebusumuz Çinli generallerin yanında elini cebine sokar, icabında bozuk atar, azarlar. Dik durur, ürkek korkak yetiştirilen nesle örnek olmaya bakar.
HİCRET YOLUNDA
Ancak Komünistler hızla güçlenirler, 1948 Kasım'ında Pekin'i işgal eder ve Nankin'e doğru yola çıkarlar. Çan Kay Şek de çekilince, çözülme başlar. Kızılların Doğu Türkistan'ı ele geçirecekleri bellidir artık, hem ayan beyan! Oturur istişare eder ve hicret kararı alırlar. 20 Eylül 1949 gece yansı Urumçi'den ayrılır, karda kışta anlatılamayacak kadar çileli bir yolculuk yapar, dört ay sonra Keşmir sınırına (Ladak) varırlar. Artık vatansızdırlar, sağa sola sığınma talebinde bulunurlar. Arabistan'dan ümitvar iseler de Faysal'dan da ses çıkmaz. Mısır deseniz ona keza... Neden sonra Türkiye'de Demokratlar kazanır da onlara kucak açar. İsa Yusuf ve arkadaşları Türkiye'de de boş durmaz, her vesile ile Doğu Türkistan davasını anlatır, dernekler kurar, dergi, gazete çıkarırlar. İsa Yusuf Bey 1978'de bir trafik kazası geçirir, yaralanır, yatar ama yıkılmaz ''90 yaşıma geldim. Gözlerimi yitirdim. Fakat Doğu Türkistan'ı istiklale kavuşturma arzusundan hiçbir şey kaybetmedim" der, gökbayrağı daima yüksekte tutar.
Çin, Doğu Türkistan'ı yıllardır nükleer deneme sahası olarak kullanıyor. Radyoaktif atıklar sebebiyle her yıl binlerce Türk ölüyor, binlercesi de kanserden mustarip olarak yaşıyor.Mallar taklit, işkence orijinalÇinliler yaptıkları çakma mallarla parayı buldular. Komünist ideoloji gevşedi, ülke hızlı bir değişim yaşıyor ama...
Maocuların ilk işi Doğu Türkistan'da liderlik yapabilecek Türkleri katletmek olur, soydaşlarımızı toplayıp çorak arazilere yollarlar. Boşalan evlere mümbit bahçelere emekli Çin Halk Kurtuluş Ordusu mensupları kurulurlar. Hükümet Türkleri Çinlilerle evlenmeye zorlar, katı bir doğum kontrol programı uygular. Kalanlar ise nükleer denemelere malzeme olurlar. Sadece Lop Nor bölgesinde 40 bomba patlatılır, çevreye yayılan radyoaktif maddeler 210 bin insanın ölümüne yol açar.
Halen her on Doğu Türkistanlı'dan biri kanser illetinden mustariptir, sakat doğan çocuklar hesaba sığmaz. Bırakın onkoloji servisini, doğru dürüst hastane bile bulunmaz. Doğu Türkistan'da altın, platin, uranyum, gümüş, kömür gibi stratejik madenler çıkar. 20 milyar ton petrol, 30 milyar metreküp doğalgaz rezervi bulunduğu bilinir, ki halen yılda 7 milyon ton petrolü aparırlar. Ne var ki, bu zenginliğin Türklere hayrı olmaz.
SARI ZULÜM SÜRÜYOR
Halen Doğu Türkistanlıların ekseriyeti okuyamaz yazamaz. Üniversitelerde dersler Çince verilir, Türk çocukları pek zorlanırlar. Türkistan'da yapılan neşriyatın sadece altıda biri Türkçe'dir. Türkçe dediysek havanda su ezer, milli konulara yaklaşamazlar. Çin sistemli bir şekilde Türkleri eritir, havaliye 100 milyon sarıbenizli yerleştirmeyi planlar. Devlet kademelerini elbette Çinlilerden sorarlar. İşyerlerinin onda dokuzu da onlara aittir, Türkistanlılar amelelik, ırgatlık yaparlar. O da iş bulurlarsa... Kısacası öz yurtlarında gariptirler. Öz vatanlarında parya!