Youtube Video

Mütevazi Kahraman Yörük Ali Efe

Mütevazi Kahraman Yörük Ali Efe

Ahmet Sırrı Arvas

Tarih:2018-01-10 / Hit:22219

Yörük Ali, 1896 yılında, Aydın ili Sultanhisar ilçesi Kavaklı köyünde doğar. Babası (Sarıtekeli aşiretinden İbrahim oğlu Abdi) arkadaşını korumak için katıldığı bir kavgada ölünce annesi (Fatma Kadın) tekrar evlenmek zorunda kalır. Yörük Ali üvey baba elinde büyür. Babalığı kendi halinde bir adamdır, Sultanhisar kahvelerinde ekmek arası kebap satar. Yörük Ali oyun oyuncak bilmez, gündüzleri mangal yeller, gece koyunlara bakar.

Kafkas Cephesi'nin hareketlendiği günlerde onu da askere çağırırlar. Yörük Ali seve seve Peygamber ocağına koşar. Ancak İzmir 5. Depo Alayında, Ermeni bir subaydan dayak yeyince kışladan kaçar. İyi de bir firari köyünde kentinde barınamaz ki! İster istemez dağa çıkar, Yanık Efe'ye (Halil İbrahim Efe) katılmayı arzular. Gelgelelim kızanlar onu toy ve cüssesiz bulur, alaya alırlar. Dağlara... Bu kez Alaiyeli Molla Ali'nin kapısını çalar. Molla Ali yiğitten anlar. Her ne kadar adamları "burası mektep mi? Kızanlık parmak emen tıfıllara mı kaldı?" deseler de aldırmaz.

Molla Ali medrese mezunudur, şair ruhludur. Nitekim Yörük Ali de ondan çok şey öğrenir, 'Efe'sini örnek almaya bakar. Tam beş yıl yöreyi harmanlar, cesareti ve zekâsıyla yükselmeye başlar. Molla Ali vurulunca arkadaşları onu (ki henüz 23 yaşındadır) çete başı yaparlar. Şimdi burada bir parantez açmakta yarar var: O günlerde iki çeşit çete vardır. Biri yol keser, ev basar, can yakar, sizin anlayacağınız şakilik yapar. Diğerleri bunlarla uğraşır, fukaranın hakkını arar, kendilerince adalet dağıtırlar. Efeler kanun dışı olmalarına rağmen itibarlıdırlar. Zulme uğrayan gelir, maruzatını sunar.

Yörük Ali, iğnenin deliğine de girse de zalimi bulur ve façasını bozar. Aç doyurur, yolcu ağırlar, yoksul kızlara çeyiz yapar, fukara oğlanlara düğün kurar. Efe dediğin liderlik vasfına haiz olmalıdır, eğer eski efenin oğlu "babası gibiyse" onun etrafında toplanırlar. Değilse sevilen bir zeybeği seçer emrine uyarlar. Efeler Efeye asla silah çekmezler. Bunların bağrı yanıktır, mintan düğmesi iliklemezler, folklor ekiplerinin aksine uzun şalvar giyerler.

Makili dikenli Ege dağlarında cıbıl bacak dolanacak değillerdir ya. Ayaklarına da "kayalık" denilen uzun gonçlu çizmeler geçirir, omuzlarında "Filinta" taşırlar. Efeler pelvan tıraşı yaptırır, kafalarını ustura ile parlatırlar. Bakmayın o heykellere bir efe asla ve kat'a bıyıksız olamaz. Ürkütücü görünseler de pamuk yüreklidirler, kul hakkından pek korkarlar. Kızanlar, efenin çocukları gibidir, uzun kollu sade mintana, sırmalı cepken yakıştırırlar. Kuşaklarında hançer olur, tüfek olarak da "Martin" kullanırlar. Kızanlar yalan dolan bilmez, sözünden dönmez, her işlerini efelerine danışırlar. Zeybek olacakları günün hasretiyle yanıp tutuşurlar ki evlensin barklansınlar. Devlet erkanı elbette bu "fahri hakim"lerden hoşlanmaz. Zaman zaman üstlerine müfreze yollar. Zeybeklerle askerler birbirlerine mavzer doğrultur müsademede bulunurlar.Yörük Ali, bir keresinde kızanlarıyla Menderes'i geçerken Jandarmanın pususuna düşer, çoğu isabet alır. Yörük salın ipini keser, akıntı onu taaa uzaklara atar.

Azıcık daha gerilere gidelim. 18 yüzyıla kadar Batı Anadolu Ayanlardan (bir nevi bey) sorulur, bunlar efelerle uyum içinde yaşarlar. Ege çocukları zeybek hikâyeleri ile büyür, kızanlara toz kondurmaz. Ancak M. Reşid Paşa yayınladığı ferman ile ipler kopar. Tanzimatçı valiler efeleri kaale almaz, hatta yok sayarlar. Yetmez gibi onlara kıyafet dayatmaya kalkarlar. İşte Atçalı Kel Mehmed'in isyanı bu sebepten patlar. 1. Cihan Harbinden sonra padişah iradesi ile affedilirler. Bazıları düze iner, çiftine çubuğuna döner. Lâkin hasmı olan istese de dağdan kopamaz, efelikten cayamaz. Haliyle kanun dışı kalır, bedeline de katlanırlar. Mondros Mütarekesinin ardından memleketin üzerinde kara bulutlar dolanır.

Ordularımız dağıtılır, silahlarımız alınır. Derken Yunan istilası başlar. Adamlar ellerini kollarını sallayarak İzmir'e çıkar, Aydın, Nazilli derken Denizli'ye ulaşırlar. İzmir Metropoliti Hırisostomos'un öncülüğünde kan döker, katliam yaparlar. Çanakkale Savaşından sonra ortalıkta genç kalmaz, topraklar ekilip biçilemez, mevcut harmanları da Yunan yakar. Muhacirler nispeten emin beldelere sığınır, iyi de bunca insanı doyurmak, yatırmak kolay mıdır?

Yörükali Efe ve arkadaşları 1950

Bebeler açlıktan telef olur, anaları sıtmadan kırılırlar. Denizli'nin az çok direnecek gücü bulunursa da Aydın çok zayıftır. Sözde 57. Fırka vardır, ancak mevcudu 300'e varmaz. Bunlar da muharip değil, seyis, katip, aşçıdırlar. Miralay Mehmet Şefik Bey, Menderes'in güneyinde 'Andon Ağa' adlı bir Rum'un çiftliğine çekilir, askerlerini zor günlere saklar. En acısı da millet yeis içindedir, mücadele azmi bulunmaz. O gün Yörük Ali, cins atına biner, ardında sıra sıra kızanlar. Mahmuzları vurur, küheylanları şahlandırırlar. Nasıl bir nal sesi, ortalık toz duman... Bakın şu işe ki henüz 15'inde bir kız yolu ortalamış gelmektedir karşıdan... Omzunda güğüm, elinde bakraç filan... Ama hiç umursamadan. Erkek misin? Yörük Ali dizginlere asılır, çarpmasına ramak kalır. At âdeta fren yapar. Halbuki bu diyarda kadınlar kenara çekilmek zorundadırlar. Yörük Ali öfkeyle sorar: "Sen erkeğe yol verilceğni bilmiyonnu gız?" Cevap tokat gibidir. "Af edersiniz siz erkek misiniz?" -Ne biçim konuşuyon len? -Gâvur melmekete girmiş. Asıyo, kesiyo, tecavüz ediyo. Beyimiz keyfince at gezdiriyo. Tüh senin kalıbına. Gören de adam sancek! Yiğit olan gider, palikaryaya çatar!.. Hık mık... Gel de cevap ver. Yörük Ali ani bir kararla kızanlarını toplar, ittifakla savaşa katılma kararı alırlar. İlk işi defalarca çatıştığı müfreze komutanı Fethi Bey'in kapısını çalmak olur. Halleşir, helalleşir, kucaklaşırlar... Sanırım ağlaşırlar da..

Aydın civarında müfreze komutanlığı yapan Fethi Bey, vazifesi gereği Yörük Ali'yi kıstırmaya çalışır. Ancak karşı safta olmasına rağmen onun yiğitliğine hayrandır. Yörük Ali kapısını çalıp da "gel olanları unutalım, düşmana karşı birlikte savaşalım" deyince adamcağızın kuşları uçar. Eski defterleri kapar, yepyeni bir sayfa açar...

Mülazım Fethi, Yörük Ali'yi alır, Miralay Şefik Bey'le tanıştırır. Yaşlı komutan içinde bulundukları zor durumu anlatıp kahırlanır. Efe yüreğine su serper. "Siz hiç merak etmeyin efendim" der, "Bize biraz silah tedarikleyin yeter, başımıza da bir zabit ver. Öl dediğin yerde ölür, kal dediğin yerde kalırız, Yunanı tez günde kovarız." Oracıkta Besmelesini çeker, tüfeğine mermi sürer. Bir başka ünlü Efe, Kıllıoğlu Hüseyin de onu izler. Zeybekler, zabitler birbirleriyle kenetlenirler. Yörük Ali asla meydan muharebesine çıkmaz, "Harp hiledir" inceliğini kullanır, az zayiatla çok iş yapmaya bakar.

Bir ara kızanlarıyla giderken Rumlarla karşılaşırlar. Adamlar vaveyla ile kaçışırlar. Yörük Ali birini yakalar "niye telaşlandınız" diye sorar. Sonra elini omzuna koyar, avucuna bahşiş sıkıştırırken "dağda dolanmaktan yoruldum, ben de size katılacağım" diye fısıldar, "merkeze haber ver, şölen hazırlasınlar. Filan gün, filan saatta, Sultanhisar'da..."

 

Nazilli'deki Yunan karargâhı "Yörük Ali Milli Cepheden ayrılacakmış" haberi ile çalkalanır. Temas kurma işini papaz Todoros'a bırakırlar. Ulaklar gelip gider, zaman ve mekânda mutabık kalırlar. O gün Kızanlar Çine'nin Yağcılar köyünden yola çıkarlar, soluklanmak için uğradıkları Yenipazar'da gençler ardına takılır, sayıları bir anda yüzü aşar. Yunanlılar bir yandan kazanlar kurar, bir yandan asker yığıp tedbir alırlar. Bunu Efe de bilir, gider 10 km ötedeki Malgaç Karakolunu basar. Tam 200 Rum askerini gebertir, vagonlar dolusu cephane ve erzağa el koyar. Düşünün sandıklardan gıcır gıcır makineliler çıkar. Mülazım Zekai ise köprüyü uçurur, Yunanın elini kolunu kırar. Malgaç baskını Ege'de yapılan ilk planlı saldırıdır. Anadolu halkına ümit ve cesaret aşılar, insanımızın hürriyete olan inancı artar. Şımarık işgalciler zafer şarkıları söylerken paniğe kapılırlar. Aslında Yunan daha ziyade demiryolu hattı boyunca konuşlanır, içlere yayılmaz. Hele hele Yörük köylerinin yanına yaklaşmaz. Efeler rayları atınca sahil ile irtibatları kopar. Ortalıkta kalakalırlar. Yörük Ali demiri tavında döver, o hızla Aydın'ı sıkıştırır. Bey Cami'nin minaresinden ölüm kusan mitralyözcü gâvuru tek atışla gözünden mıhlar, ki bu Seyyid Onbaşının kruvazör batırması gibi bir şeydir... Başlı başına destan! Efe şirin Aydın'ı kurtarır, nazlı hilali göndere asar.

Yunan ordusu kasabaları yakıp, hayvanları bile kırarken, Kızanlar Rum azınlığa dokunmaz, hatta somun, zahire dağıtır, lokma paylaşırlar. Gelgelelim takviye alan Yunan, şehri ikinci kez işgal eder, ortalığı kana boyar. Yörük Ali, Aydın'dan çekilir ama Umurlu, Köşk ve Dörtyol cephesinde akla ziyan işler yapar. Küffarın ateş gücü yüksek ise de kızanların cesaret ve zekâsı karşısında fena bocalarlar.

Bu macera 20 ay sürer, düzenli ordu kurulunca Yörük Ali ayrı baş tutmaz. 57.'nci Tümen Kumandanı Miralay Şefik Bey'in huzuruna çıkar, er gibi selam çakar. Şefik Bey onu kendiyle bir tutar, "Milis Albayı" yapar. Efemiz (ya da Albayımız) Milli Aydın Alayı sancağı altında ölümüne savaşır, Kuyucak, Nazilli, Söke ve Aydın'ı kurtarırlar.

Yörük Ali alçak gönüllüdür, şakşakçılardan hoşlanmaz. TC kurulunca "görünbeniler" destanlaştıracak adam ararlar. Sıradan hadiseleri bile abartır, birine bin katarlar. Efemiz alkıştan bizar olur, nitekim "bazı kimseler" der, "zaferi bana mal ediyorlar. Bu çok yanlış. Böyle bir savaşta bir kişinin, beş kişinin ne ehemmiyeti olabilir ki? Gönlünde vatan muhabbeti olan herkes bizim gibi hareket etti. Milli mukavemette aslan payını kendine ayıran hata yapar. Bir elin nesi var? Şamata dediğin çok elden çıkar.

" Yörük Ali Efe Kurtuluş Savaşından sonra İzmir'de yaşar, bir tramvay kazasında bacaklarını kaybeder (1951), tedavi için gittiği Bursa'da gözlerini yumar. Yenipazar'da Son anlarında "beni Yenipazar'a defnedin, halkı iyidir, toprağı sever. Toprağı seven insanı da sever. Orada rahat ederim" der. Vasiyetine uyar, evini de elden geçirip müze yaparlar. Efendim şu kadar düşman öldürdü, bunca esir aldı. Filan miktar cephane, silah... Bunlar rakama dayanan kuru malumatlar.Yörük Ali, asıl hizmetini düşmanın "yenilebilir olduğunu" göstererek yapar.

 

Ağa'nın eli tutulmaz...

Yörük Ali zaferden sonra da tüfeğini bırakmaz ara sıra akranlarıyla ava çıkar. Bir İngiliz çiftesi vardır ki görenler vurulurlar. Efemiz cömert mi cömerttir, bu çifteyi de birine vermeden rahatlayamaz. Niyeti İpçi Nuri'yi sevindirmektir, zira silahtan anlar, gözü gibi bakar. İpçi ise kaça mal olursa olsun bu tüfeği almayı arzular, biraz altın biriktirip kuşağına sokar. Ama öncelikle Efe'yi çiftesinden soğutmalıdır di mi ya. Bunun için zekice bir plan yapar. Ava çıktıklarında Yörük Ali'ye eğreti fişekleri uzatır, kendisi düzgünlerle atar. Efe habire karavana sıkar, o gördüğüne çakar. Efe ıskaladıkça "pöh" der, çaktırmadan tüfeğe kara çalar. Yörük Ali bu, kül yutar mı? Kurulan oyunu anlar, sözümona kahırlanır "eh" der, "ben de bu çifteyi satmazsam!" İpçinin gözleri parlar, elini kesesine atar, avucunda sarı sarı liralar... Ancak Yörük Ali "gördün işte" der, "matah bir şey değil, sana yaramaz!" Ve tutar güzelim çifteyi Paşa adlı bir garibin omzuna asar. Paşa "aman ağam ben fukaranın biriyim, bunu nassı öderim" diye sızlansa da "senden para isteyen oldu mu" der, sırtını sıvazlar. İpçi'nin girdiği rengi düşünün... Gel de kahrolma! Ama Efe'nin yüreği dayanmaz, o akşam güzel bir sofra hazırlatır, emektar filintasını da İpçi Nuri'ye uzatır, dostunun gönlünü yapar...

 

YORUM YAZ




Yazarın Diğer Makaleleri

Güler Yüzlü Tatlı Dilli Bir Öğretmen Mus'ab bin Umeyr (Radıyallahü anh)

Kanlı gösterilerin yapıldığı arenalar, her öğün esir paralayan aslanlar, mermer gözlü putlar... Gök renkli zırhlar, ormanlaşan mızraklar, küflü zindanlar... Dibinde...

Mütevazi Kahraman Yörük Ali Efe

Yörük Ali, 1896 yılında, Aydın ili Sultanhisar ilçesi Kavaklı köyünde doğar. Babası (Sarıtekeli aşiretinden İbrahim oğlu Abdi) arkadaşını korumak için katıldığı bir...

Rumlardan 30 Saat İşkence Gördü Tek Kelime Konuşmadı

Mâlum Kıbrıs 1570 yılında feth olunur. Hani Sokullu: Siz donanmamızı yakmakla sakalımızı tıraş ettiniz ama biz Kıbrıs’ı almakla kolunuzu kestik demişti ya... Türkle...
Tüm Yazıları