Youtube Video

Cellat Mezarlığının Celladı Olmak

Cellat Mezarlığının Celladı Olmak

Tarih:2020-04-16 / Hit:2933

Tarih boyunca bazı meslek erbabı işlerin saygınlığı ile ön plana çıkarken bazı meslek mensupları da hakir görülmüş, hem sağlıklarında hem de öldükten sonra toplum hayatından dışlanmışlardır. Osmanlı Devleti’nde padişahın ve diğer yüksek rütbeli kişilerin verdiği idam cezasını yerine getiren cellatlar da bu ikinci meslek zümresine dahildir. Yaşadıkları sürece hem korkulan hem de tiksinilen insanlar konumundaki cellatlar, öldükten sonra da diğer insanlardan ayrı tutulur ve Eyüp’te Karyağdı bayırındaki Cellatlar Mezarlığı’na gömülürlerdi. Mezarlığa geçmeden önce bu ilginç mesleğe şöyle bir göz atalım:

Cellat kelimesi Arapça bir kelimedir.” Kırbaçlayani eziyet eden” anlamına gelen bu kelime daha çok idam cezalarını infaz eden görevlileri nitelemek amacıyla kullanılırdı.

Türk- İslam dünyasında pek çok kurumda zirveyi yakalayan Osmanlı Devleti zamanında cellatlık kurumu da profesyonelleşti. Cellatların genel olarak soy bakımından Hırvat dönmesi ya da Çingeneler arasında seçildiği bilinmektedir. 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı sarayınca cellatlar kullanılmaya başlanmıştı. 16. yüzyılda ise padişahın özel koruma görevini üslenen dilsizler, aynı zamanda bu uğursuz işi de üslenmişlerdi. Yükseliş döneminde ise Bostancı Ocağı’nın bünyesince cellat ocağı kuruldu. Cellatlar sarayda bostancı başı, şehir içinde ise kadı, subaşı ya da asesbaşının hizmetinde yer alırlardı. 17. yüzyılda bu ocağa bağlı cellat sayısı 5 iken bu sayı giderek artmış ve bir yüz yıl sonra 70’ e ulaşmıştı.

Cellatların başında yer alan “Cellatbaşı” Bostancı Ocağı’nın lideri konumundaki bostancı başına bağlıydı. Ocağa giren cellat adayları, ilk zamanlar usta bir celladın yanında “yamak” olarak görev alırlar, ardından da cellatlığa geçerlerdi. Bununlar beraber her yamağın bu işte mahir olup cellatlık makamına eriştiğini de düşünmemek lazım.

Cellatlar ve Bostancıbaşı

Tarihte bazen yamakların kazara masum kişileri idam etmeye yeltendiklerini anlatan şu anektota da yeri gelmişken nakledelim: 1653 senesinde 4. Mehmet, sadrazamı İbşir Mustafa Paşa’yı idam ettirmeye karar verir. Bostancıbaşı da katibi Koca Mahmut Ağa ile bu durumu İbşir Paşa’ya haber vererek abdest alıp cellat gelene kadar tövbe istiğfar ile meşgul olmasını tavsiye eder. Bunun üzerine İbşir Paşa ve Koca Mahmut Ağa beraberce namaza dururlar. Namazın bitmesiyle cellat, kemendini İbşir Paşa’nın boynuna mahirane bir şekilde dolayıp Paşa’yı soluksuz bırakır. Celladın yanındaki yamak ise İbşir Paşa ile beraber namaz kılan Mahmut Ağa’nın da idamına ferman olduğunu zannedip gayrete gelir ve o da kemendini Mahmut Ağa’nın boynuna dolar. Mahmut Ağa boynunu yamağın elinden zor kurtarır ve “ Bre melun Allah belanı versin, sormadan ne halt edersin.” diyerek yamağı, gürültüye yetişen adamlar tarafından apar topar odadan kovulurken Mahmut Ağa da kendi kendine “Allah Allah… Ölü veya diri bu heriflere yaklaşmak ne kadar tehlikeliymiş” diye söylenir.

Kadıya Rahmet, Cellata Lanet

Yaptıkları meslek nedeniyle uğursuz sayılan cellatların sadece bir infaz memuru oldukları gerçeği unutulmaktadır. Osmanlı toplumunda idam cezasına çarptırılan kişi fetva ve ferman mekanizmalarının işletilmesinden sonra idam olunurdu. Yani evvela, İslam hukukunda uzman kişiden alınacak dini izin ve ardından da padişahın, alınan kararı onayladığı belge durumundaki ferman. Bundan sonra ise işin sadece infaz kısmı olup celladın en büyük talihsizliği de görev alanının burada başlıyor olmasıydı. Cellatların türlü işkenceler yaptığı biliniyorsa da bu işkenceler genel olarak celladın keyfince değil, verilen emir mucibince uygulanıyordu. Padişahların verdikleri fermanda bazen infazın kim tarafından ve ne şekilde yerine getirileceği de açık bir dille ifade edilirdi.

Eyüp Sultan'da Karyağdı Yokuşunda Cellat Mezarları ve İsimsiz Mezar Taşları

Osmanlıda Cellatlık Mesleğinin Zirvesi: Cellat Kara Ali

Osmanlı tarihi ile ilgili günümüze kadar ulaşan eserler içinde ismi ön plana çıkan birkaç cellat vardır. Bunların en ünlüsü ise Sultan İbrahim’in de celladı olarak bilinen Cellat Kara Ali idi. Kara Ali, Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesi ile sonuçlanan olaylar sırasında ilk olarak ayaklanan yeniçerilerin fellik fellik aradığı Sadrazam Ahmet Paşa’yı boğmuştu. Ahmet Paşa’nın cesedi sürüklenerek At Meydanı’na (bugünkü Sultan Ahmet Meydanı) getirildi ve burada küçük parçalara bölündü. Bundan dolayı da tarihe Hezarpare ( bin parça) Ahmet Paşa adıyla geçti. Kara Ali tarafından gerçekleştirilen ikinci ve asıl önemli idam ise Sultan İbrahim’in boğulması hadisesiydi. Osmanlı tarihinde cellatların en mahiri ve soğukkanlısı olarak bilinen Kara Ali, Sadrazam Sofu Mehmet Paşa’nın emri ile Sultan İbrahim’i boğmak amacıyla bulunduğu hücreye girmiş ancak eski velinimetinin haykırışlarına dayanamadığı için odadan kaçmıştı. Sadrazam Sofu Mehmet Paşa’nın değnek vurarak içeriye soktuğu Kara Ali, göz yalları içinde ve yamaklarının da yardımıyla infazı gerçekleştirecektir.

Sultan İbrahim'in Boğdurulması Gravürü

 

Evliya Çelebi de ünlü Seyahatname’sinde Kara Ali ve cellat taifesinden şu cümle ile bahseder: “ Bazularını sıvayıp, tiğ-i ateştabını ( ateş gibi sıcak kılıcını) kemerine asıp, el ve ayak kıracak baltaları iki yana takıştırıp, sair yamakları dahi aletleri ile kemerlerini süsleyip yalın kılıç meydana cümbüş ederek geçerler ki, neuzubillah hiçbirinin çehresinde nur kalmamış zehir ademlerdir.”

Yitip Giden İstanbul kitabından alınmıştır.

Kronik Kitap

 

YORUM YAZ




Son Eklenen Yazılar

Dünya'nın En Eski Ekmeği Çatalhöyük'te Bulundu

  Dünyada kentleşmenin olduğu ilk yerlerden Çatalhöyük'teki kazıda 8 bin 600 yıllık "ekmek" bulundu. Konya'nın Çumra ilçesinde yer alan, Neolitik ...

Unutulan Büyük Türk Hükümdarı Babürşah ve Panipat Savaşı

Tarihte, Türkler tarafından Türkistan’da Selçuklu, Timurlu; Anadolu’da Osmanlı Devletleri gibi, Hindistan’da da muhteşem “Babürlü” veya “Gürganiye” Devleti kuruldu....

1927 Tarihli Uzunköprülü Ali Efendi Çeşmesi'de Suyuna Kavuştu.

Bir vakıf medeniyeti olan ecdadımız bunun bir numunesi olarak hayır niyetiyle yaşadıkları mahalleye , şehre çeşmeler inşa etmişler. Bu çeşmeleri inşaa ederken de dü...