Youtube Video

Hazreti İbrahim'in Babasının Adı Taruh idi.

Hazreti İbrahim'in Babasının Adı Taruh idi.

Tarih:2022-01-24 / Hit:2195

Peygamberimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve bütün Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” babalarının ve analarının hiçbiri kâfir değil, aşağı kimseler değildi. Bunu isbât eden âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden ba’zıları şunlardır:

1 — Kur’ân-ı kerîmden sonra en kıymetli, en doğru kitâb olan (Buhârî-yi şerîf) deki bir hadîs-i şerîfde, Peygamberimiz buyurdu ki: (Her asrda, her zemânda yaşıyan insanların en iyilerinden, seçilmişlerinden dünyâya getirildim).

2 — Binlerle hadîs kitâblarından ikinciliği kazanmış olan, imâm-ı Müslimin “rahmetullahi teâlâ aleyh” kitâbındaki hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, İsmâ’îl “aleyhisselâm” evlâdından, Kinâne ismindeki kimseyi ve onun sülâlesinden, Kureyş ismindeki zâtı beğendi, seçdi. Kureyş evlâdından da, Hâşim oğullarını sevdi. Onlardan da, beni süzüp seçdi) buyurdu.

3 — Tirmizînin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, insanları yaratdı. Beni

insanların en iyi kısmından vücûde getirdi. Sonra, bu kısmlarından en iyisini Arabistânda yetişdirdi. Beni bunlardan vücûde getirdi. Sonra evlerden, âilelerden en iyilerini seçip, beni bunlardan meydâna getirdi. O hâlde, benim rûhum ve cesedim,mahlûkların en iyisidir. Benim silsilem, ecdâdım en iyi insanlardır) buyurulmuşdur.

4 — Kıymetli hadîs âlimlerinden Taberânînin kitâbındaki bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, herşeyi yokdan var etdi. Herşey içinden insanları sevdi, kıymetlendirdi. İnsanlar içinden de seçdiklerini Arabistânda yerleşdirdi. Arabistândaki seçilmişler arasından da, beni seçdi. Beni, her zemândaki insanların seçilmişlerinde, en iyilerinde bulundurdu. O hâlde, Arabistânda bana bağlı olanları sevenler, benim için severler. Onlara düşmanlık edenler, bana düşmanlık etmiş olurlar) buyurulmuşdur. Bu hadîs-i şerîf, (Mevâhib-i ledünniyye)nin başında da yazılıdır.

5 — (Mevâhib-i ledünniyye)de ve Zerkânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” şerhinde diyor ki, (Abdüllah bin Abbâsın “radıyallahü anhümâ” bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Benim dedelerimin hiçbiri zinâ yapmadı. Allahü teâlâ, beni, tayyîb, iyi babalardan, temiz analardan getirdi. Dedelerimden birinin iki oğlu olsaydı, ben bunların en hayrlısında, en iyisinde bulunurdum) buyuruldu. İslâmiyyetden önce

Arabistânda zinâ çok olurdu. Bir kadın, bir kimse ile nice zemân metres olarak yaşar, sonra evlenirdi. [Kâfirler, şimdi de böyle yapıyorlar.] Âdem aleyhisselâm, öleceği zemân, oğlu Şît aleyhisselâma dedi ki: (Yavrum! Bu alnında parlıyan nûr, son Peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûrudur. Bu nûru, mü’min, temiz ve afîf hanımlara teslîm et ve oğluna da böyle vasıyyet et!). Muhammed aleyhisselâma gelinceye kadar, bütün babalar, oğullarına böyle vasıyyet etdi. Hepsi, bu vasıyyeti yerine getirip, en asîl, en kibâr kız ile evlendi. Nûr, temiz alınlardan, temiz kadınlardan geçerek, sâhibine yetişdi). Allahü teâlâ, Tevbe sûresinde, kâfirlerin necs, pis olduğunu bildiriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, bütün dedelerinin temiz olduğunu bildirdiğine göre, kâfir olan, pis olan Âzerin, bu nûra kavuşmaması, bunun için de İbrâhîm aleyhisselâmın babası olmaması lâzım gelir. Âzer, İbrâhîm aleyhisselâmın babasıdır demek, yukarıdaki hadîs-i şerîflere inanmamak olur. Molla Câmî “rahmetullahi teâlâ aleyh” fârisî (Şevâhid-ün-Nübüvve) kitâbında buyuruyor ki, (Muhammed aleyhisselâmın zerresini taşıdığı için, Âdem aleyhisselâmın alnında nûr parlıyordu. Bu zerre, hazret-i Havvâya ve ondan da, Şît aleyhisselâma ve böylece, temiz erkeklerden, temiz kadınlara ve temiz kadınlardan temiz erkeklere geçdi. O nûr da, zerre ile birlikde alınlardan, alınlara geçdi).

Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden anlaşıldığı ve binlerce islâm kitâbında yazıldığı üzere, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” anaları ve babaları arasında bulunmakla şereflenen bahtiyârların hepsi, zemânlarının ve memleketleri nin en asîl, en şerîf, en cemîl, en temiz zâtları idi. Hep azîz, mükerrem ve muhterem idi. İbrâhîm aleyhisselâmın babası da, böylece, mü’min idi ve fenâ ahlâkdan ve âdî, çirkin sıfatlardan uzak idi. Kâfir olan Âzer, babası değil, amcası idi.

Âl-i İmrân sûresinin başında bildirildiği üzere, Kur’ân-ı kerîmin âyetleri iki dürlüdür: Biri, (Muhkemât) olup, ma’nâsı açık, meydânda olan âyetlerdir. İkincisi (Müteşâbihât) olup, ma’nâsı kapalı olan âyetlerdir. Bunlara görülen, anlaşılan, meşhûr olan ma’nâyı vermeyip, meşhûr olmıyan ma’nâ verilir. Bunların açık ve meşhûr ma’nâlarını vermek akla ve islâmiyyete uygun olmazsa, meşhûr olmıyan ma’nâ vermek, ya’nî (Te’vîl) etmek îcâb eder. Açık ma’nâlarını vermek günâh olur.

Meselâ, tefsîr âlimleri (Yed), ya’nî (el) kelimesine (kudret), gücü yetmek ma’nâsını vermişlerdir. İşte, bunlar gibi, En’âm sûresinde meâl-i şerîfi, (İbrâhîm “aleyhisselâm” babası Âzere dediği zemân...) olan yetmişdördüncü âyet-i kerimesine de, açık ma’nâsı verilemez. Çünki, Âzer kelimesi, (baba) kelimesinin atf-ı beyânı olduğu (Beydâvî) “rahmetullahi teâlâ aleyh” tefsîrinde yazılıdır. Bir kimsenin iki ismi olup, bu iki ism, birlikde söylendiği vakt, birinin meşhûr olmadığı, ikincisinin meşhûr olduğu anlaşılır. Meşhûr olmıyan birincisindeki kapalılığı açıklamak için, ikincisi zikr edilir. Bu ikincisine, (Atf-ı beyân) denir. İbrâhîm “aleyhisselâm” iki kimseye baba demekdedir. Birisi, kendi babası, diğeri, baba dediği başkasıdır.

Îcâz, belâgat ve fesâhat kâ’idelerine göre, âyet-i kerîmenin ma’nâsı (İbrâhîm

“aleyhisselâm”, Âzer olan babasına dediği zemân) demekdir. Böyle olmasaydı,

Kur’ân-ı kerîmde, (Babası Âzere dediği zemân) demeyip, (Âzere dediği zemân)

veyâ (Babasına dediği zemân) demek yetişirdi. Âzer, kendi babası olsaydı, (Babası) kelimesi fazla olurdu.

Mûsâ aleyhisselâmın dîninin devâm etdiği binsekizyüz sene içinde, Tevrât

âlimlerinin hepsi ve Îsâ aleyhisselâmın havârîleri ve bunlara tâbi’ olan papaslar,

Âzerin asl baba olmayıp, İbrâhîm aleyhisselâmın amcası olduğunu söylemişlerdir.

Tevrât ve İncîlin değişdirilmiyen eski yazmalarından anlaşıldığına göre, İbrâhîm

aleyhisselâmın asl babasının ismi Târuh idi. Ba’zı câhillerin yazdığı gibi, Târuh kelimesi, Âzer isminin ibrânî karşılığı değildir. Ya’nî, ikisi de, bir adamın ismi değildir. Kur’ân-ı kerîmde, Tevrât ve İncîle uygun âyet-i kerîmeler çokdur. Hindistândaki islâm âlimlerinden Rahmetullah efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Beyânül-hak) kitâbının türkçe tercemesi, otuzuncu sahîfesinde diyor ki, (Nesh, ya’nî Allahü teâlânın değişdirmesi, yalnız emrlerde ve yasaklarda olur. İmâm-ı Begavî, (Me’âlim-üt-tenzîl) tefsîrinde: Nesh, kısas ve haberlerde olmaz. [Fen bilgilerinde ve hesâb ile bulunan bilgilerde de olmaz.] Yalnız, emr ve yasaklarda olur, demekdedir. Nesh; emr ve yasakları değişdirmek demek değildir. Bunların yürürlük zemânlarının bitdiğini haber vermek demekdir. Kur’ân-ı kerîm, Tevrâtın ve İncîlin hepsini değil, birkaç yerini nesh etmiş, yürürlükden kaldırmışdır). [Birinci kısm, otuzbeşinci maddedeki yirmiikinci mektûbun sonunda da, nesh hakkında bilgi vardır.] Bu âyet-i kerîmeyi, bu bakımdan da, te’vîl etmek lâzım gelmekdedir.

Bekara sûresinde, Ya’kûb aleyhisselâma, çocuklarının (Ve senin babaların İbrâhîm ve İsmâ’îl ve İshakın da Rabbi) dedikleri meâlindeki yüzotuzüçüncü âyet-i kerîmeden, İsmâ’îl aleyhisselâmın, Ya’kûb aleyhisselâmın babası olduğu anlaşılmakdadır. Hâlbuki, Ya’kûb “aleyhisselâm”, İshak “aleyhisselâm”ın, bu ise, İbrâhîm “aleyhisselâm”ın oğludur. İshak “aleyhisselâm” da, İsmâ’îl “aleyhisselâm”ın kardeşidir. Şu hâlde, İsmâ’îl “aleyhisselâm”, Ya’kûb “aleyhisselâm”ın babası değil, amcasıdır. Demek ki, Kur’ân-ı kerîmde amcaya, baba denilmekdedir. Arabînin çeşidli lügatlarında, amcalara, baba denildiği, tefsîr kitâblarında, bu âyetin tefsîrinde yazılıdır.

Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” bir köylü araba ve amcası Ebû Tâlib ve Ebû Lehebe ve Abbâsa çok def’a baba dediği, kitâblarda yazılıdır. Her milletde, her lisânda, her zemân, amcalara, üvey baba ve kayın pederlere ve her hâmî ve yardımcıya baba denilmesi âdet hâlindedir. Hem de, Âzer, İbrâhîm “aleyhisselâm”ın hem amcası, hem de üvey babası idi. Fîrûzâbâdî de, (Kâmûs)da böyle olduğunu bildirerek: (Âzer, İbrâhîm “aleyhisselâm”ın amcasının ismidir. Babasının ismi Târuhdur), diyor. Din kitâblarının bu kadar açık beyânı karşısında, (Âzerin amca olması kavli za’îfdir. Kuvvetli kavle göre, Âzer babasıdır)

demek, za’îf ve çürük bir sözdür. Âlimlerin sözlerindeki inceliği anlamamak olur.

(Beydâvî) tefsîrinde, En’âm sûresinin yetmişdördüncü âyet-i kerîmesine, göründüğü gibi ma’nâ verip te’vîl etmemesi, [ve (Rûh-ul-beyân)da bu âyet-i kerimeye ve Tevbe sûresinin yüzonbeşinci âyetine yanlış te’vîl yapması], bir sened olamaz ve müfessirlerin, muhaddislerin, mütekellimînin ve Sôfiyye-i aliyyenin söz birliğini bozamaz. Çünki, Kur’ân-ı kerîmin hakîkî tefsîrini yapan, doğru ma’nâsını veren, ancak Muhammed “aleyhisselâm”dır ve Onun hadîs-i şerîfleridir. Eshâb-ı kirâmdan “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ve Tâbi’în-i izâmdan hiçbiri, bu âyet-i kerîmeyi işitince, Âzerin, baba olduğunu hâtırlarına bile getirmemiş ve söylememişdir. Amcası olduğunu anlamışlardır. Ehl-i sünnetin i’tikâdı böyledir.

(Fetâvâ-i Hayriyye) sonunda buyuruyor ki, [(Kâmûs)da diyor ki, Âzer, İbrâhîm

aleyhisselâmın amcasının adıdır. Babasının ismi Târuhdur. (Târîh-i Hanbelî)de, İbrâhîm bin Târuh diyor. Âzer, Târuhun adıdır diyor. (Celâleyn) tefsîrinde, âyet-i kerîmedeki Âzer ismi için, Târuhun lakabıdır, ya’nî soyadıdır diyor. İbni Hacer,

(Hemziyye) şerhinde, (Âzer kâfir idi. Bunun İbrâhîm aleyhisselâmın babası olduğu, Kur’ân-ı kerîmde bildiriliyor. Kitâblı olan ümmetler, Âzer, İbrâhîm aleyhisselâmın öz babası değildi, amcası idi diyorlar. Çünki, Arablar, amcaya baba derler.

Kur’ân-ı kerîmde de amcaya baba denilmişdir. Ya’kûb “aleyhisselâm” için (Baban İbrâhîmin ve İsmâ’îlin Rabbi) buyurulmuşdur. Hâlbuki, İsmâ’îl “aleyhisselâm”, Ya’kûb aleyhisselâmın babası değildi, amcası idi. Âlimlerin sözleri birbirine uymadığı zemân, hadîs-i şerîflere uymak için, âyet-i kerîmeyi te’vîl etmek vâcib olur. Beydâvî ve başkaları tesâhül ederek, âyet-i kerîmeyi te’vîl etmemişlerdir) diyor].

Abdül-Ehad Nûrî efendi, Resûlullahın ana ve babasının müslimân olduklarını

isbât için ayrıca bir risâle yazmışdır. Bu risâle türkçe olup, onsekiz sahîfedir. Süleymâniyye kütübhânesi Es’ad efendi kısmında [3612] numarada mevcûddur.

İmâm-ı Süyûtî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Kitâb-üd-derc-il-münîfe) kitâbında,

Âzerin, İbrâhîm aleyhisselâmın babası olmadığını, amcası olduğunu vesîkalarla isbât etmekdedir. Bu kitâb, Süleymâniyye kütübhânesinin (Reîs-ül-küttâb Mustafâ efendi) kısmında, [1150] numarada vardır.

(Envâr-ül-Muhammediyye)de diyor ki, hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh”

bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Âdem aleyhisselâmdan babam Abdüllaha gelinceye

kadar, hep nikâhlı ana babalardan geldim. Hiçbir babamın nikâhsız, ya’nî zinâ ile

çocuğu olmadı) buyuruldu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Adnâna kadar olan yirmibir babasının ismini bildirdi ki, şunlardır:

Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” babası Abdüllahdır. Abdüllahın babaları sıra ile, Abdülmuttalib ve Hâşim ve Abdü-Menâf ve Kusayy ve Kilâb ve Mürre ve Kâ’b ve Lüveyy ve Gâlib ve Fihr ve Mâlik ve Nadr ve Kinâne ve

Huzeyme ve Müdrike ve İlyâs ve Mudar ve Nizâr ve Me’add ve Adnân. Bunların

hepsi, kitâbımızın sonunda, harf sırası ile yazılarak, kısaca bilgi verilmişdir.

(Fusûs) şârihi Abdüllah-ı Rûmî, (Metâli’un-nûr) kitâbındaki ecdâd-ı Peygamberîyi tezkiye yazıları (Ni’met-i kübrâ) kitâbımızda neşr edilmişdir.

İslâmî ilmlerin, Tefsîr ve Hadîs ve Fıkh ve Tesavvuf kısmlarında derin bilgisi olan

ve çok kıymetli kitâbları ile insanlara büyük hizmet eden, ebedî se’âdet yolunu gösteren, Senâullah-ı Dehlevî [Pâni-pütî] hazretleri, (Tefsîr-i Mazherî)nin birinci ve üçüncü cildlerinde buyuruyor ki, En’âm sûresindeki (Âzer) kelimesi, (Ebîhi) kelimesinin atf-ı beyânıdır. Âzerin, İbrâhîm “aleyhisselâm”ın babası değil, amcası olduğunu bildiren haberler dahâ doğrudur. Arabistânda, amcaya baba denilir.

Kur’ân-ı kerîmde de, İsmâ’îl “aleyhisselâm”a, Ya’kûb “aleyhisselâm”ın babası denilmişdir. Hâlbuki amcasıdır. Âzerin asl ismi (Nâhûr) idi. Nâhûr, dedelerinin hak dîninde idi. Nemrûdun vezîri olunca, dînini dünyâya değişerek kâfir oldu. Fahreddîn-i Râzî ve selef-i sâlihînden çoğu da, Âzerin amca olduğunu, bildirdiler. Zerkânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Mevâhib-i ledünniyye)yi şerh ederken, İbni

Hacer-i Hiytemînin “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Âzerin amca olduğunu, Ehl-i kitâb ve târîhciler sözbirliği ile bildirmişlerdir) sözünü vesîka olarak yazmışdır.

İmâm-ı Süyûtî, Âzerin baba olmadığını, İbrâhîm “aleyhisselâm”ın babasının Târuh olduğunu, İbni Abbâs “radıyallahü teâlâ anhümâ” bildirdi, diyor. İbni Abbâsın bu sözünü, Mücâhid ve İbn-i Cerîr ve Süddî, senedleri ile bildirmişlerdir. İbni Münzirin tefsîrinde de Âzerin amca olduğu açıkca bildirildiğini yine Süyûtî haber vermekdedir. İmâm-ı Süyûtî, Resûlullahın, Âdem “aleyhisselâm”a kadar bütün dedelerinin müslimân olduklarını bildiren bir risâle yazmışdır. Böyle olmakla berâber, Muhammed bin İshak ve Dahhâk ve Kelbî, Âzerin İbrâhîm “aleyhisselâm”ın babası olduğunu, bir isminin de Târuh olduğunu söylediler.

Ya’kûb “aleyhisselâm”ın da, iki ismi vardı. İkincisi İsrâîl idi dediler. Mukâtil ile İbni Hibbân da, Âzer, İbrâhîm “aleyhisselâm”ın babası Târuhun lakabıdır dediler. Begavînin bildirdiği gibi, Atâ, İbni Abbâsdan haber veriyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, anasını babasını merak etdi. Bekara sûresinin yüzondokuzuncu âyeti gelerek, (Cehennem ehlinin hâlinden sorma!) buyuruldu. Fekat, İbn-i Cerîr, bu haberin kuvvetli olmadığını bildirdi. Eğer doğru dersek, İbni Abbâs “radıyallahü teâlâ anh” kendi zan etdiğini haber vermişdir. Zannı da doğru olsa, anasının babasının Cehennemde oldukları açıkça bildirilmemekdedir. Cehennemde

olsalar da, yine kâfir oldukları söylenemez. Çünki, mü’minlerden de Cehenneme

gidecekler olacakdır. Hadîs-i şerîfde, (Ben sizin en iyiniz olduğum gibi, babam da,babalarınızdan dahâ iyidir) buyuruldu. (Tefsîr-i Mazherî)den terceme temâm oldu.

Tam İlmihal Seâdeti Ebediyye s.387 – 390

 

YORUM YAZ




Son Eklenen Yazılar

Dünya'nın En Eski Ekmeği Çatalhöyük'te Bulundu

  Dünyada kentleşmenin olduğu ilk yerlerden Çatalhöyük'teki kazıda 8 bin 600 yıllık "ekmek" bulundu. Konya'nın Çumra ilçesinde yer alan, Neolitik ...

Unutulan Büyük Türk Hükümdarı Babürşah ve Panipat Savaşı

Tarihte, Türkler tarafından Türkistan’da Selçuklu, Timurlu; Anadolu’da Osmanlı Devletleri gibi, Hindistan’da da muhteşem “Babürlü” veya “Gürganiye” Devleti kuruldu....

1927 Tarihli Uzunköprülü Ali Efendi Çeşmesi'de Suyuna Kavuştu.

Bir vakıf medeniyeti olan ecdadımız bunun bir numunesi olarak hayır niyetiyle yaşadıkları mahalleye , şehre çeşmeler inşa etmişler. Bu çeşmeleri inşaa ederken de dü...