Youtube Video

"İkinci Hazreti Ömer" Ömer bin Abdülazîz

Tarih:2022-06-25 / Hit:1143

Tâbiînin büyüklerinden. Adâleti, insâfı ve güzel ahlâkı ile meşhur sekizinci Emevî halîfesi. Hazret-i Ömer’in oğlunun torunu. İsmi Ömer bin Abdülazîz, künyesi Ebû Hafs’tır. 679 (H.60) târihinde Medîne’de doğdu. 720 (H.101) târihinde kölesi tarafından zehirlenerek şehîd edildi. Cenâzesi Şam yakınlarındaki Hunasi’den alınıp Humus yakınlarındaki Deyr es-Sim’an denilen yere defnedildi. Kabr-i şerîfi ziyâret mahallidir.

Hazret-i Ömer, halîfeliği zamânında bir gece Medîne’de kol gezerken sabaha karşı bir evden, bir kadının kızına; “Süte su koy!” dediğini işitti. Kızın da; “Emîr-ül-Müminîn hazret-i Ömer süte su katmayı yasak etti.” cevâbını verdiğini ve annesinin; “Emîr-ül-Müminîn nereden bilecek.” demesi üzerine de; “O görmüyorsa Allahü teâlâ görüyor.” dediğini işitti. Hazret-i Ömer bu hâdise üzerine o kızı araştırıp, oğlu Âsım’a nikâh etti. Âsım’ın bundan bir kızı oldu, bundan da Ömer bin Abdülazîz hazretleri dünyâya geldi.

Enes bin Mâlik, Abdullah bin Câfer-i Tayyâr, Saîd bin Müseyyib ile devrin başka âlim ve büyüklerinden ders aldı. Onların sohbetinde bulunup, kendilerinden hadîs-i şerîf dinledi.

Ömer bin Abdülazîz halîfe olduktan sonra hilâfet konağına götürülmek üzere alay atları getirdiklerinde; “Bunlar ne?” dedi. “Hilâfete mahsus bineklerdir.” cevâbını işitince; “Kendi atım, benim hâlime daha muvâfıktır.” diyerek saltanat bineklerini geri çevirip, kendi hayvanına bindi. Hilâfet otağına gitmeyip; “Hilâfet otağında Süleyman’ın âilesi var. Ben onların rahatsız olmalarını uygun görmem. Onlar yerleşinceye kadar, benim kıl çadırım bana yeter!” buyurdu.

Bu sözleri, insafı ve ahlâkî büyüklüğünü ne güzel ifâde etmektedir. Evine gitti. Âzâdlı kölesi, onun pek kederli ve düşünceli olduğunu görünce: Bu hâlinizin sebebi nedir? diye sordu. Cevâbında buyurdu ki: “Doğudan batıya kadar olan Ümmet-i Muhammed’in hukukunu yerine getirme vazifesi bana verildi. Bundan büyük endişe edecek şey olur mu?”

Daha sonra hanımı ve amcasının kızı olan Fâtıma binti Abdülmelik’i yanına çağırıp, buyurdu ki: “Eğer benimle birlikte yaşamak istersen ziynet ve mücevherlerini beytülmâle bırak. Zirâ onlar senin yanında iken ben seninle berâber olamam.” Fâtıma, bütün ziynet ve mücevherlerini beytülmale verdi. Fâtıma’nın bu davranışı, Peygamber efendimizin kızı hazreti Fâtıma gibi mânevî süsler ve rûhî meziyetler ile yaşamaya karar verdiğini göstermekteydi. Ömer bin Abdülazîz’in elli bin altını vardı, hepsini dağıttı. Bir elbisesi kaldı. Câriyelerine de; “Serbestsiniz. İsteyeniniz olursa, âzâd ederim. Benden bir talepte bulunmamak şartı ile kalmak isteyen varsa kalabilir. Çünkü verilen vazife beni sizinle meşgûl olmaktan alıkoyuyor.” buyurdu. Hepsi ağladılar, üzüldüler. Hanımı Fâtıma’yı dahi serbest bıraktı. O da üzülüp ağladı. Efendisinden ayrılmadı.

Mübarek sadece iki yıl Emevi Halifesi olarak iktidarda kalır, onu takip eden yirmi beş yıl boyunca zenginler zekât verecek fakir bulamaz. İkinci Ömer diye anılan Ömer bin Abdülaziz çok âdil idi.

Ömer bin Abdülazîz hazretleri, oğlunun bin dirheme bir yüzük taşı satın aldığını haber aldı. Hemen bir mektup yazarak, o yüzük taşını satmasını ve bin kişinin karnını doyurmasını emretti. Ayrıca iki dirhemlik bir yüzük kullanmasını ve yüzüğün üzerine; “Allahü teâlâ haddini bilene merhamet eylesin.” diye yazmasını istedi.

Bir gün etrafındakiler Ömer bin Abdülazîz’e; “İnsanların en ahmağı kimdir.” diye sorunca; “Âhiretini dünyâ için satan, ahmaktır, âhiretini başkasının dünyâsı için satan daha da ahmaktır.” buyurdu.

Ömer bin Abdülazîz hazretleri, hutbe okurken kalbine ucb (kendini beğenmek) hâli gelirse hutbeyi yarıda keser, yazı yazarken olursa o kâğıdı yırtardı ve; “Allah’ım nefsimin şerrinden sana sığınırım.” derdi.

Ömer bin Abdülazîz hazretlerinin hastalığı ağırlaşınca tabib çağırdılar. Tabib; “Bu zehir içmiştir. Hayâtı hakkında teminât veremem.” dedi. Halîfe; “Sâde bana değil, zehir içmemiş olanların hayatı hakkında da teminat verme!” buyurdu. Tabib; “Zehir içtiğinin farkında mısın?” dedi. Halîfe; “Evet, mîdeme inince anladım.” buyurdu.

Tabib; “Tedâviye hemen başlıyalım.” dedi. Ömer bin Abdülazîz; “Hayır. İlacı, kulağımın arkasında olsa uzanıp onu almam. Rabbime kavuşmam, benim için daha güzeldir.” buyurdu. Ölüm döşeğinde, bir ara ağlamaya başladı. “Niçin ağlıyorsun. Allahü teâlânın yardımı ile nice sünnetleri ihyâ ettin.

Adâletin ise çok yüksekti.” dediler. Bunlara cevâben buyurdu ki: “Ben, Allahü teâlânın huzûruna bütün milletin hesâbını vermek üzere çıkacak değil miyim? Herkese âdil olarak davranabildiğimden emin değilim. Yaptığım kusurlar da ayrı. Tabiî ki ben bundan dolayı korkuyorum ve ağlıyorum.” Bir ara; “Beni oturtun.” buyurdu. Oturttular. “Allah’ım, ben o kimseyim ki, bana emirlik verdin. Ben kusur ettim. Yanlış işleri yapmaktan beni nehyettin. Ben ise isyân ettim.” diye üç defa söyledi. Sonra da:

“Lâ ilâhe illallah. İbâdete lâyık olan ancak Allahü teâlâdır” dedi ve başını göklere çevirip dikkatle baktı ve; “Ben öyle kimseleri görüyorum ki onlar ne insan ne de cindir.” dedi ve biraz sonra rûhunu teslim etti.

 

(Evliyalar Ansiklopedisi)

 

YORUM YAZ




Son Eklenen Yazılar

Dünya'nın En Eski Ekmeği Çatalhöyük'te Bulundu

  Dünyada kentleşmenin olduğu ilk yerlerden Çatalhöyük'teki kazıda 8 bin 600 yıllık "ekmek" bulundu. Konya'nın Çumra ilçesinde yer alan, Neolitik ...

Unutulan Büyük Türk Hükümdarı Babürşah ve Panipat Savaşı

Tarihte, Türkler tarafından Türkistan’da Selçuklu, Timurlu; Anadolu’da Osmanlı Devletleri gibi, Hindistan’da da muhteşem “Babürlü” veya “Gürganiye” Devleti kuruldu....

1927 Tarihli Uzunköprülü Ali Efendi Çeşmesi'de Suyuna Kavuştu.

Bir vakıf medeniyeti olan ecdadımız bunun bir numunesi olarak hayır niyetiyle yaşadıkları mahalleye , şehre çeşmeler inşa etmişler. Bu çeşmeleri inşaa ederken de dü...