Müfterilerin Boy Hedefi Baltacı Mehmed Paşa
Ahmet Sırrı Arvas
ahmeta@img.com.tr
Tarih:2013-06-25 / Hit:7949
Osmancıklı Mehmed sıradışı bir çocuktur, kasabasında aldığı eğitimle kalmaz, pek çok ülkeyi gezer, âriflerden, fazıllardan hisse kapar. Yolu İstanbul’a düştüğü günlerde edebine, bilgisine ve lisanlara olan vukufiyetine vurulan saraylılar onu yanlarına alırlar. Mehmed’in temiz bir siması vardır, kalp kırmaz, gönül yıkmaz, karıncayı bile incitmekten korkar. İşini çok ciddiye alır, paşalar ona buyurdukları işin mutlaka biteceğini bilir, ağızlarından çıkanı “halloldu” sayarlar. Sesi kadife gibi yumuşaktır ama ezan-ı Muhammedi okudu mu avlular çın çın çınlar. Gün gelir onu “Güzelce müezzin” diye çağırmaya başlarlar.
Prut bataklıklarında...
Şehzade Ahmed, Osmancıklı Mehmed’i çok sever, hatta Baltacılar Ocağına alınması için bizzat emirname yazar. 2. Mustafa devrinde yazıcılık ve saray imamlığı yapar. O kadar saf ve temizdir ki Padişah kıyamaz, sarayda ezilmesin diye onu dış hizmetlere yollar. Garibim yıllarca köşe bucak turlar ve en çetrefilli işlerin altından kalkar. 3. Ahmed Han tahta oturunca genç ve gayretli insanları etrafına toplar. Güzelce Müezzini de “mirahur” yapar. Bir ara Trablus ve Halep illerinin tahsilatında çalıştırdıktan sonra hızla yükseltir, vezirlik, kaputanlık derken sadrazam kavuğunu kafasına koyar.
Bilirsiniz yukarılarda havalar fırtınalıdır ama Baltacı Mehmed Paşa’nın “mevkiimi nasıl korurum” gibi bir endişesi olmaz. Zaman zaman tenzil-i rütbe de olur ama aldırmaz. Bir ara Erzurum Valiliğine yollanır, bir ara Halep Sancağına bakar. Sonra yeniden Sadarete (başbakanlığa) çağırırlar.
İşte o yıllarda Rusya’nın başında Deli Petro vardır. Bu adam Karadeniz’e inebilmek için Azak Kalesine fena takar. Üç ay kuşattığı kaleyi alamadığı bir yana, 50 bin ölü vermekten kurtulamaz. Kefe Beylerbeyi Mustafa Paşa ve Kırım Hanı Kaplan Giray kalan adamlarını da kırar, ateşli silahlarına el koyarlar. Petro adı üzerine delidir, hemen o yıl Venedik, Avusturya, Hollanda ve Prusya’dan malzeme ve asker toplar, 100 bin kişiyle gelip, Azak önüne karargâh kurar. Kaleyi müdâfaa için bırakılan beş yüz asker, Petro’yu 64 gün oyalar. Aç kalır, susuz kalırlar ama kapıları açmazlar. Ancak yer yer duvarlar yıkılınca akıbeti görür ve kaleyi “vire” ile teslime mecbur kalırlar (1696). Bunu duyan Sultan Mustafa dert sahibi olur, ihmâli olanları cezâlandırır ama neye yarar?
Yine o günlerde Ruslar, İsveç Kralı Demirbaş Şarl’a karşı Poltava zaferini kazanırlar (1709) Osmanlılar da (görünüşte Şarl’ı korumak için) savaşa katılır, Ortodoks unsurları kullanan Ruslar’a karşı, Baltık ülkelerinden destek alırlar. Ordumuz Deli Petro’yu Prut civarlarında kuşatır, Kırım Hanı Devlet Giray da Moskova ile irtibatını kopararak yapayalnız koyar (1711).
Evet burada Rusları topyekun imha edebilmek gibi bir şansımız vardır ancak Baltacı Mehmed Paşa yeniçerilerin ipiyle kuyuya inip inmemekte tereddüt yaşar. Zira son günlerde disiplin misiplin tanımaz, hiç yoktan patırtı çıkarırlar. Kaldı ki Rusların tüfekleri yeni ve uzun menzillidir, topları da Türk ordugahına çevirir ve bir emre bakarlar. Yani Petro’yu yenseler bile zayiat boylarını aşar, zafer pahalıya patlar. Hem Rusya’nın gücü ortadır, Koca Çarlık öyle tek mağlubiyetle sarsılmaz, birilerinin dediği gibi bir meydan muharebesi ile Rusların dibi kurumaz. Kaldı ki Baltacı Mehmed Paşa cenk adamı değil, kalem efendisidir. Öncelikle masa başında kazanmaya bakar.
İşte bu zor kararın arefesinde Çar, Yahudi Asıllı Baron Peter Şafirov’u Osmanlılara yollar. Sulh için her şartı kabul edeceğini açıklar. Aslında Türkler bu savaşı “bir tek Azak” için yapar ama fazlasını alırlar. Rus gemilerine Boğazları kapar, Özi boylarındaki Rus kalelerine yıkım kararı çıkartırlar. Dahası Rusların Lehistan’dan elini eteğini çekmesini sağlarlar. Çar, bundan böyle İstanbul’da elçi bulunduramayacak ve İsveç Kralı Şarl’ın ülkesine dönmesine karışamayacaktır.
Ancak gözünü kin bürüyen Demirbaş Şarl savaş çıkarabilmek için kendini paralar, tacına tahtına kavuşmasına rağmen çılgınca bir tutku ile çatışmayı arzular. Eh ortalık karışınca Ruslar ve Türkler ölecektir ki, iki tarafın kaybı da onu ırgalamaz. Bunu başaramayınca ileri geri konuşmaya başlar, Baltacı’dan girer, Katerina’dan çıkar.
Başınıza Baltacı kadar...
Mâlum şahıslar hayal güçlerini kullanıp Çariçeli masallar anlatsalar da, Rus tarihçileri Katerina’nın o günlerde Petersburg’da olduğunu yazarlar. Kaldı ki Baron Şafirov sulh şartlarını Baltacı Mehmed Paşa ile değil, Reis-ül küttâb Ömer Efendi ile görüşüp neticeye bağlar. Çar ve Sadrazam onay makamıdırlar, o kadar.
Osmanlılar Deli Petro’nun gönderdiği mücevherleri tek tek listeleyip emanete alırlar. Bunların şekli, şemaili, çapı, ebadı bellidir, belgeleri derler toparlar arşive kaldırırlar (ki hâlâ mevcuddur). Lâkin müfteriler “vay rüşvetçi vaayyy” der, yargısız infaza kalkarlar. Sultan’ın, Baltacı’nın samimiyetinden ve sadakatinden zerre kadar şüphesi yoktur ancak böylesi durumlarda yıpranan isimleri kenarda köşede dinlendirir, bir süreliğine unuttururlar. Nitekim Mehmed Paşayı da Limni’de ikamete mecbur kılarlar. Garibim son günlerinde fakr-u zaruret içinde geçirir. Alır tesbihini eline, abid bir kul olmaya bakar. İftiracıları muhatap almaz, Allah’a havale edip en doğrusunu yapar. “Güzelce Müezzin”imiz Limni’de vefat eder, Şeyh Mehmed Mısri hazretleriyle kabir komşusu olurlar. Ne şanslı insanmış ki hâlâ günahını alıyorlar...
Ahmet Sırrı Arvas
BU HABER HAKKINDA YAPILAN YORUMLAR
-
Çok faydalı yazı oldu.
Sevilay Ayyıldızcı
2013-06-25 16:20:08